27 Şubat 2011 Pazar

Beşiktaş'ta Çete Olmazmış !



Şu günlerde Portekizli futbolculara güzelleme niyetiyle yapılan "Çete" yakıştırması bir zamanlar yine Beşiktaş'ın gündemindeymiş.21 Haziran 2001 tarihli Fotomaç gazetesi haberi çok güzel bir başlıkla vermiş.

25 Şubat 2011 Cuma

Seninle İlk Defa

İlk gittiğim maçı öyküleştirebilecek kadar ayrıntılı hatırlamıyorum açıkçası.Babamın işi gereği gezip durduğumuz memleketlerden birisi olan Diyarbakır'da ilkokula gidiyordum o zaman.Normalde bizim ailemizde maça gitmek demek kötü bir şeydi.Maçlarda ya küfür olur ya kavga çıkar kesin başıma bir iş gelirdi.Bende daha 8-10 yaşında ilkokul veledi, Barış Gerçeker'in orta okul yıllarındakinden daha da minimal bir haldeydim.Tahminen 1 metre civarında boyum 35-40 civarında da kilom vardı.En ön sıraların vazgeçilmez elemanıydım.


Sebebini tam hatırlamıyorum ama nasıl olduysa babam, abim ve ben Diyarbakırspor-Malatyaspor maçına gidiyoruz.Sanırım aslen Malatyalı oluşumuz , babamın memleket hasretini artırmış olacak ki bizi götürdü o maça.Benim için enteresan bir deneyim, statta maç izlemek hakkında en ufak bir fikrim yok zira televizyonda izlerken tribünlerin de o stadın bir parçası olduğuna inanmışım.Yani o insanlar neden orada diye sormamıştım kendime.O yaştaki bir çocuk için fazlaca salaklık.
O zamanlar Diyarbakır ile Malatya kardeş takımlar olarak bilinirdi.Benim de boynuma annemin ördüğü enine sarı-kırmızı çizgili bir atkı takıp çıkardılar evden.Stad şehir içerisinde olduğu için gitmek pek uzun sürmedi.Babam'dan dolayı o gün , daha sonraları ne büyük çile olduğunu anlayacağım bilet kuyruğu ve kapıda bekleme durumlarını yaşamadan stada girdik. Hava kış olmasına rağmen hayal meyal hatırladığım stat oldukça doluydu.Taraftarlar yarı yarıya ayrılmış ve karışık oturuyordu.Maç da maçtan önce denildiği gibi 0-0 bitti. Benim için en enteresan olan şeyler ; okul dışında bir yerde İstiklal Marşı duymak, canlı canlı futbolcu görmek, Babamı ilk defa küfrederken görmek, "Türk-Kürt kardeştir, ayrım yapan kalleştir" tezahüratından yola çıkarak, en yakın arkadaşlarım ve komşularım olan Kürtlere karşı bir ayrımcılık yapıldığını öğrenmiş olmaktı.

Ondan sonra bir daha D.Bakır'da maça gitmedim sanırım.Ardından Adana'ya tekrar taşınınca bu da Cem Uzan'lı Adanaspor dönemlerine denk geliyor.Bol bol 4 büyükler maçına gittim.Hatta D.Bakır'da ki evimizde Adanaspor'un play-off finali oynayıp Birinci Lig'e çıktığı Eskişehirspor maçını izlerken çok sevinmiştim.
Gittiğim ilk Adana Demirspor maçı ise sanırım 2001 yılında bir final niteliğinde maçtı.Demirspor "yine" 3.ligde bu sefer şampiyonluğa oynarken son maçta her şey belli olacak.Tarsus İdman Yurdu rakip.Biz de lise-1 'e giden ama okumakta pek gözü olmayan ergenler olarak yine okuldan kaçıp bu maça gittik.O sırada bir de lider Maraşspor olduğundan o maçtan gelecek haberleri de ellerinde radyo takip eden abiler var statta.Maraş'ın rakibi İskenderun Demir Çelikspor, işçi takımı kardeşi ADS'ye kıyak yapmış o maç 1-1 bitmiş.ADS de TİY'i 4-0 yenmişti ve 1 puan farkla lider olup 2. lige çıkmıştık.Gittiğim ilk maçta Demirspor'u şampiyon yaptım.Ertesi sene de play-off sonucunda üst lige çıktık ama ardından daha şampiyonluk göremedik :)


24 Şubat 2011 Perşembe

Avrupa'nın En Çok Kazanan Ligleri


The European Football Merchandising Report 2010 açıklandı. Bu rapor şunu ortaya koyuyor, kulüplerin elde ettikleri ürün gelirlerine göre mevcut bulundukları liglerin yine bu gelir kalemine göre değerleri.

Geçen yıl ile kıyaslandığında beş büyük lig olarak belirtilen liglerde %6 lık bir artışın olduğu gözlenen raporda en üst sırayı İspanya La Liga almış.190 milyon euro gelir ile birinci sırada olan İspanya ligini , 168 milyon euro ile İngiltere Premier ligi takip ediyor.İngiltere liginde gelirler takımlar arasında göreceli eşit olarak dağılıyor olmasına rağmen, La Liga'da yaklaşık %80 'lik kısım yani aslan payı Barcelona ve Real Madrid'e ait.

Almanya Bundesliga'sı 130 milyon euroluk değeri ile üçüncü sırada yer alırken onu , 77 milyon euro ile İtalya Seri A ve 67 milyon euroluk değerle Fransa Ligue 1 alıyor.

Bu beş lig ile birlikte 632 milyon euro eden toplam değere , Hollanda , Polonya, Türkiye, Rusya ve Ukrayna gibi ilk 10 büyük lig sıralamasında yer alan ülkelerde eklenince sayı 720 milyo euroyu aşıyor.

Satışlar içerisinde ise 2009-2010 yılında en çok pay forma satışındaymış. Sport+Markt danışmanı Andreas Ulmann'da bunu destekleyen bir açıklama yapıyor "Forma satışları bir çok takımın en temel işlerinden birisidir ve ticaretleri arasında % 50'lik bir paya sahiptir.

Geç Gelen Bir Maç Yazısı ; Adanaspor:2 - Giresunspor:2

2’SİNE DE YARAMADI


Düşme hattının gerginliği ve hırsı arasında kalmış iki takımın mücadelesi izleyenleri (tarafsız olanları) tatmin eden bir düzeydeydi dersek yanılmış olmayız. İlk 10 dakika da istekli olan Adanaspor sol bek Anıl ile sol koridoru, sağ iç (eskilerin sağ iç haf dediği) İzzet ile de, sağ koridoru kullanarak tabir yerindeyse “sağlı sollu” ataklarla Mbilla’yı beslemeye çalıştılar. Giresun ise geldiği ilk pozisyonda bir duran top organizasyonu ile (bu sefer çalışmamışından) Adanaspor’un adam paylaşımsızlığı yüzünden Ali’nin kafa ile aşırtması Aydın’ın da tek dokunuşu ile 14’te skoru 0-1’e getirdi.


Öz çocukları güneş altında kararan Adanspor’un ilk yarı boyunca en çalışkan ismi orjinden kara olan Kibong’du. Ofansta renkdaşları Fredrick ve Mbilla’yı desteklemeye çalışırken, orta sahada da Fahri’nin savurganlığını toparlamaya çalıştı.Ülkenin bayrak takımı Beşiktaş’a stoper veren Adanaspor’un forveti bu kadar paylaşımcı değildi ne yazık ki. Aldığı her topu sol ayağına güvenip kaleye göndermek isteyen Fredrik birkaç gol pozisyonunu harcasa da Mbilla’nın golüyle skorun 1-1’e gelmesi sayesinde bu unutuldu. Ortayı yapan isim İzzet , gecenin başarılı isimlerinden birisiydi.Giresunspor gerek öne geçtiğinde gerekse beraberlikte “ne koparsam” kardır mantığı doğrultusunda hep yaslandı.İlk yarı bitmeden ikinci kez gelen Giresun, direğe vurunca topu skor 1-1’de kaldı.Adanaspor ikinci yarı da yine atak başladı.Maç ilk yarının kopyasıydı desek yanlış olmaz.Adana bastırırken maçın iyisi (hatta genel anlamda takımın en iyilerinden) Anıl Karaer’den gereksiz bir top kaybı -ki en kritik bölgede- yine Ali’nin tek top ortası, Aydın’ın kafa vuruşu ile Giresun bir kez daha öne geçti. Savunmanın bu golde de “adam paylaşımı” ne demektir konulu bir sempozyuma katılması gerektiği gerçeğini görmüş olduk .


70. dakikayı geçtikten sonra Kibong öyle bir gol kaçırdı ki kendi bile 30 saniye çöküp kaldı.Ardından tribünlerden gelen “Osman İstifa” seslerinin gazıyla mı artık bilinmez Talha “yaradana sığınıp” sol ayağıyla vurdu ve hem skoru 2-2’ye getirdi hem de güney tarafında ki kale ağlarının rutin örümcek ağı temizliğini yapmış oldu.Golden hemen sonra ve maç bitiminde de tribünlerden yükselen ses hala aynıydı , mavi lacivert eşofmanlar giymiş olan teknik direktör Osman Özdemir’e ithafen ; “Osman İstifa”.

Kendi Kendine "Tokat" Attıran Futbolcu

Sudamericano U-20 şampiyonasında fikstürün son maçı ; Ekvator U-20 ile Şili U-20 karşı karşıya geliyor.Şili oyuncusu Bryan Carrasco , Ekvatorlu Edson Montano'nun kırmızı kart görmesi için böyle bir çabaya girmiş.Maçı, Carrasco'nun bu üstün çabasına rağmen Ekvator 1-0 kazanmış.


Olay tabi çok hızlı geliştiği için hakem göremiyor asıl mevzuyu.Ancak anlamadığım , faulü de Şili lehine veriyor.Madem görüp faul çalıyorsun o zaman neden kırmızı kart yok? Şu olayın Türkiye liginde olduğunu bir düşünsenize ve hakemin yine aynı kararı verdiğini :)

Ünlü Maradona Toptan Anlıyor

Özetle ; Maradona, Napoli forması giyerken plajda sevgilisiyle beraber, gençler tarafından laf tacizine uğruyor.Devamında da medyaya şu açıklamaları yapıyor ;

21 Şubat 2011 Pazartesi

Eski Dost ; Jay Jay Okocha Röportajı (Fifa.com)

Bugün bir gazla iki ayrı röportaj girdim bloga. Şimdi de bir çeviri çalışması yaptım,eksikler hatalar affola.Bazı cümlelerim google translate havasında oldu ama ingilizcem yettiği kadar artık. Orijinal de burada .

Nijerya , sen milli takımdan ayrıldıktan bu yana başka bir Jay Jay bakınıyor.Nijerya’nın başka bir dünya klasında ileriye dönük orta saha oyuncusu üretmesi için ihtiyacı olan nedir?

Ben inanıyorum ki başka bir Jay Jay orada var.Ama bununla ilgili en önemli soru : başka bir Jay Jay Okocha, Taribo West ya da Oliseh üretimi yapabilecek yapıya sahip miyiz ? Bence kendimize sormamız gereken asıl soru bu.Biz denemeliyiz , Nijeryalı yetenekler mutlaka vardır bu yetenekleri bulmak mümkün ve sadece orada keşfedilmeyi bekliyorlar.

Eski takım arkadaşın Samson Siasia, şimdi Nijerya milli takımı sorumlusu. Siasia ile Süper Kartallar’dan (Nijerya milli takım lakabı) beklentileriniz neler ?

İlk olarak bende şu anda Nijerya Futbol Federasyonu teknik komitesinin bir parçasıyım ve biz Samson Siasia’yı milli takımın liderliğine atayarak çok iyi bir adım attık. Yerli oyuncuları kadroya yerleştirerek yeniden bir inşaya başladık,eğer bazılarını alabilirsek yabancı profesyonellere karşı rekabet edebiliriz.Ancak Roma bir günde inşa edilmedi bu yüzden sabırlı olmak lazım.Bize o şanlı günleri geri getirmek için şimdi gerçekten mücadele etmemiz gerektiğini kabul ediyoruz ve bunu inşa etmemiz için zaman vermemiz gerekir.Şahsen ben buna ulaşmak için çok olumlu adımlar olduğunu düşünüyorum.Ayrıca, takımın başarılı olması için tüm Nijeryalıların desteğine ihtiyacı olacaktır.

Nijerya futboluna geri dönüş nasıl şimdi ?

Dürüst olmak gerekirse Nijerya’da bir şeyler yapmak bir insan için zordur.Futbolu geliştirme söz konusu olduğunda özellikle onunla ilgili bir kişi daha almak gerekiyor ve çok pahalı ve zaman alıcı duruma geliyor.Ne yapmayacaksam burada dururum ve sizlere yalan söylerim ve bu ben ne yapmayacağımı biliyorum , gidiyorum demektir.Futbol ailesinin bir parçası olmak şimdi bana bir etki yaratmak için fırsat verdi, Benim amacım(beni sürükleyen şey) futbolun bana kazandırdığının bir bölümünü geri verebilmek.Halen çokça geri vermek zorundayım.En önemli şey benim için bu değişimin parçası olmak, emin olun hepimiz arıyoruz ve bir yapı ile geldik.Bu insanlar en azından bizim gibi insanlar artık futbola geri koymaktadır.

Almanya’daki 2011 FİFA Kadınlar Dünya Kupası elçisi olmak ne anlama geliyor ?

Bu pozisyon için saygıdeğer büyük bir duygu. Nijerya ve ötesinde Dünya Kupası için farkındalık yaratmaya yarımcı olmayı umuyorum.Kadın futbolunu teşvik edeceğim. Dedikleri gibi , oyunun geleceği kadınsı.

Almanya 2011’de oldukça zorlu bir grupta ev sahibi Almanya, Fransa ve Canada ile eşleşti.Süper Şahinlerin (Kartal idi Şahin oldu? ) bu ilk engeli geçmek için ne gerekiyor ?

Takım oraya güven dolu çıkmalı ve daha da önemlisi turnuvaya iyi hazırlanmış olmalı.Eğer en iyi olmak istiyorsanız, en iyiyi alt etmelisiniz.Bu yüzden tüm hazırlıklar bununla ilgiliydi.Bir defa iyi hazırlık yapmak , size iyi bir yarar sağlayacaktır.

Geçen yıl dostluk maçında Almanya tarafından 8-0 yenilmek Şahinler için düşününce rahatsız edici olmalı ?

Ben öyle düşünmüyorum.Bilirsiniz, dostuk maçı; sadece dostluk maçıdır. Şimdi büyük bir turnuva yaklaşıyor bu yüzden dostluk maçına bağlı olarak yargılama yapamayız.Neden 8-0 kaybettiğimizde ki detaylara bakmalıyız. Ben her zamankinden ayrı olarak kaybetmiş olduğumuzu sanmıyorum.Biz sadece takımın yine böyle bir mağlubiyet almamasından emin olmak için bir dahaki sefere iyi hazırlanmayı ve bunun bize büyük bir ders olduğunu düşünüyoruz.

Aykut Kocaman Röportajı (1998 Süper Futbol Dergisi)

Sezonu bir değerlendirir misin?

Bir önceki sezonun kötü izlenimi vardı. Bu sezona iyi başladım.İnter-Toto Kupasında ve ligin ilk maçlarında güzel goller attım.Ama ilk yarıda ki Fenerbahçe maçında sakatlandım.Sadece 2. devreyi ele alırsam iyi bir dönem geçirdim.Ama genele bakarsak sakatlıklar yüzünden gerçek performansımı gösteremedim.

İstanbulspor’a gelince, zaman zaman başarılı oldu, zaman zaman ise düşüş gösterdi.Bence yeterli olmayan bir kadroyla şampiyonluk peşinde koşuldu.Sonuçta 4. olarak UEFA Kupası’na katılma hakkı elde ettik.Bu bizim gibi yeni kurulmakta olan bir takım için önemli bir başarıdır.

İstanbulspor’da oynadığın iki sezonda çok fazla sakatlık geçirdin.Bunun sebebi neydi?

Bunun sebebini bütün kamuoyu gibi bende çok merak ediyorum.Düzensiz hayatım yok.Profesyonel bir futbolcunun yapması gerektiği gibi kendime bakıyorum.Antrenmanlardan kaçmayan bir yapım var.Bunları yan yana getirdiğimizde bir çelişki ortaya çıkıyor.

Bir önceki sezon 9, geçen sezon 16 gol attın.Bunda sezon başında takıma gelen Sergen’in etkisi var mı?

Sergen’in transferini göz ardı etmek mümkün değil.Kesinlikle bir katkısı oldu.Ama daha da önemlisi 2. devre hemen hemen tüm maçlarda oynamam oldu.Çünkü istatistiklerime bakarsanız, oynadığım maçta attığım gol arasında bir yakınlık söz konusu.Gol ortalamam 0.60 veya 0.70 civarındadır.Benim için maç oynamak demek, düzenli antrenman demek.

İstanbulspor’un iyi kadrosuna rağmen bu sezon büyük takımlara karşı çok başarılı olamamasını neye bağlıyorsun?

İstanbulspor 2 yıllık bir takım.1. lige çıktığı ilk yılı saymıyorum.Çünkü bir adaptasyon süresinin geçmesi gerekiyordu.Son iki sezona bakarsak, 4 büyükleri yenebilen, hatta her takımı içeride ve dışarıda yenebilen bir takım da doğru İstanbulspor olmazdı.Eğer başarının kalıcı olması isteniyorsa , bir süreç izlenmesi gerekiyor.Bence İstanbulspor bu süreci geçiriyor.Bu gelecek sezon daha değişik olacak.

3-3 biten G.Birliği maçı sonrası başkan Cem Uzan “Bu takımı dağıtırım” sözleri sizi nasıl etkiledi ?

Bunun takımı olumlu yönde etkileyeceğini düşünmek yanlış olur.Hassas bir konu ve söylenecek sözler tartılmalı.Fazla konuşmak doğru değil.O zaman menajerimiz aracılığıyla belirttiğimiz bir şey vardı ; bizler işimizi en iyi şekilde yapmaya çalışıyoruz ve zaman zaman bunda aksamalar olabilir.Her insan hayatında ummadığı darbeler veya zaferler alabiliyor.O maç , mesleki açıdan mutlu olunmayacak bir maçtı.1.dakikada 10 kişi kalmış ve 1-0 yenik başlamış bir takıma puan vermeyi kimse istemez.O zaman belirtmeye çalıştığımız şey gibi, bu futbolun azizliği, sürprizi idi.

Menajer Adnan Sezgin’in takımda bazı futbolcuları kayırdığı yolunda söylentilere ne diyorsun ?

Bu doğru değil.Benim görüşüm, Adnan Sezgin menajerliğin ötesinde Profesyonel Futbolcular Derneği Başkanı…Tabii kendisi belki menajerliği ön planda tutuyor olabilir, bunu bilemiyorum.Bence bu mevkideki bir insanın sizin söylediğiniz şekilde davranması mümkün değil.Her futbolcunun sorunlarıyla ilgilenmesi gereken bir insan, sorumlu bulunduğu takımdaki oyuncalara davranışlarında mutlaka bir standart getirecektir.

Saffet Susic “teknik futbolcuları oynatıyor ve takım pres yapmıyor” şeklinde eleştiriler alıyor.Sence Susic doğru mu yapıyor ?

Türkiye’deki genel insani ilişkilerimiz veya düzeyimiz oyuncuların teknik direktör hakkında görüş bildirmesi aşamasına gelmedi.Ama ben bu fikrin tersini düşünüyorum.Şöyle ki; oyuncular sorumluluk sahibi insanlar.Bir yanlışlık gördükleri zaman söylemeliler.Bunu dinleyen yöneticiler, menajerler veya futbol kamuoyu olsun ; hiçbir zaman olumsuz algılamamalılar diye düşünüyorum.Şu anda kendimi Saffet Susic hakkında eleştiri yapma pozisyonun da hissetmiyorum.Yaptığı doğrular veya yanlışlar, onun kendi futbol bilgisi ile ilgili bir şey.Kendi oyuncu kişiliğini çalıştırdığı takıma yansıtması kadar doğal bir şey düşünemiyorum.

İstanbul bir transfer atağı başlattı.Yedek kalma endişen var mı?

Ben bu endişeyi oynadığım her takımda yaşadım.Benim bugünlere gelebilmemdeki en önemli etken bu.En formda olduğum dönemlerde bile yerimi hiçbir zaman garanti görmedim.Ama endişelerim hiçbir zaman kendi yeteneklerimi göz ardı etmeme de sebep değil.Sağlıklı olduğum ve oynama istikrarı yakaladığım sürece her zaman oynayabilirim.Bunun aksi bir şey düşünseydim, kesinlikle imza atmazdım. Oynayamayacağımı hissettiğim andan itibaren futbolu bırakırım.

Şu anda lig tarihinde 188 golün var.200 golü geçeceğine inanıyor musun?

Beni futbola devam etmeye en çok motive eden de bu zaten.200 ‘e 12 gol kaldı.İstanbulspor’da bana o güveni verdiler.İstanbulspor olmasaydı ben yine futbol oynamayı düşünüyordum.Çünkü 200 gole ulaşmak istiyorum.Beni mesleğime bağlayan birinci etken bu.200 golü geçersem bu kez hedefim değişir.Mesela ligde en çok gol atan 2. futbolcu olmak isterim.Sonuçta 200 gole ulaşmak başkaları için çok önemli olmayabilir ama bu başarıya ulaşmış 2 futbolcu var, neden üçüncü olmayayım ?

Aziz Yıldırım’ın F.Bahçe’ye başkan olmasını nasıl değerlendiriyorsun?

Bence Aziz Yıldırım geçtiğimiz dönemlerdeki yönetiliş tarzından sonra Fenerbahçe için çok büyük bir şans.Uzun yıllardan beri bu göreve kafaca ve maddi yönden kendisini hazırlayan bir insan.Vermek istediği ve verebileceği çok şey var.İstediklerini gerçekleştirirse mutlu olur.Çünkü Fenerbahçe’ye çok şey vermek, manevi açıdan tatmin olmanıza yetmeyebiliyor.Umarım verdiklerinin karşılığını alır.Onun buna layık olduğunu düşünüyorum.

Futbol piyasasındaki fiyat artışını nasıl karşılıyorsun ?

Baliç 12 milyon dolar ama bunu Baliç kendisi ortaya çıkartmadı. Kulüpler sahip olma duygusuyla hareket edince rakam oraya yükseldi.Olayın bir başka yönü, 12 milyon dolarlık bir futbol olmak Baliç’e bir kambur olacak.Ama Baliç bunun altından kalkar. Transferde gelinen nokta çok yanlış. Ben bir futbolcu olarak açık yüreklilikle söylüyorum rakamlardan çok rahatsızım. Hem rakamları 10 milyon dolarlara çekip hem de “Türkiye’deki futbolcular çok pahalı” demenin mantığını anlamak mümkün değil.Tarladan ürün gelmiyor ki! Rakamlar 10 tane futbolcu etrafında dönüp dolaşıyor.Tam bir kısır döngü.Tek çözüm altyapıdan belli sayıda futbolcu oynatma zorunluluğu.Futbolda üretmeden tüketme mantığı hakim.Mesela Abdullah’ın yerine bir oyuncu bulamıyoruz.Hakan’ın veya Oğuz’un yerine 4-5 tane alternatif olsa rakamlar bu kadar yükselmez.O zaman insanlar seçici olur.

Şubat ayında Engin İpekoğlu ile yaptığımız röportajda “Çanakkale’de mutlu ve huzurluyum.Taraftar ve yönetici baskısı yok.Ali Şen’e teşekkür ederim” demişti.Geçen iki yıldan sonra sende de böyle bir düşünce oluştu mu?

O baskıyı hissetmek lazım.Çünkü o baskı insanın gelişmesine katkıda bulunuyor.Hiç baskı olmamasından çok rahat değilim.Çünkü taraftar ve yönetici baskısı, çok büyük olmadığı sürece oyuncunun ve takımın kendini sürekli formda tutmasına ve geliştirmesine katkıda bulunur.Hiç olmadığı zamanda yanlış.İstanbulspor’da 2. sezonumuzdan itibaren bu baskıyı hissettik, en azından kendimiz oluşturmaya çalıştık.Hedefler büyüyünce basın da, seyirci de ilgisini artıracak ve futbolcunun hesap vermesi gereken kitle çoğalacak. Ayrıca Ali Şen’e teşekkür etmiyorum.Onun teşekkür edilecek çapta bir insan olduğuna inanmıyorum. Fenerbahçe’de kalmak isteseydim, kişilere ve takıma zarar vermek pahasına da olsa kalabilirdim. Ama biz o zaman doğru olanı yaptığımıza inandık. Önce zarar vermemek için ayrıldık. Ayrıldıktan sonra iddialı bir takıma gitmeyi düşündük. Geleceğe yönelik düşündüğümüzde İstanbulspor’un en uygun takım olduğunu gördük. Biz, futbol yaşantımızı kendimiz oluşturduk.Ali Şen’ e karşı hiçbir duygu taşımıyorum, hele hele hiç teşekkür etmiyorum.

Röportaj; 1998 Temmuz Ayı Süper Futbol Dergisi, Murat Demiryas.

19 Şubat 2011 Cumartesi

Tuncay'ın İtalya ve İspanya Hayali

Fenerbahçe sonrası İngiltere ve ardından Almanya liglerinin yolunu tutan Tuncay Şanlı'nın bakın 2003 Konfederasyon Kupası nedeniyle bulunduğu Fransa'da geleceğiyle ilgili neler açıklamış...


16 Şubat 2011 Çarşamba

David Villa Röportajı


David Villa'nın İngiliz İndependent gazetesine verdiği röportajdan bazı kısımları çevirmeye çalıştım;

" Eğer takım arkadaşlarım içinde kesinlikle ve %100 o pozisyon için daha iyi birisi varsa ona yerimi kaptırmayı kabul ederim"

"Futbol sahasında oyuncular ve mükemmel şeyler var...ve ardından Messi var"

"(Messi için) O dünyada ki en iyi oyuncu.Buraya gelmeden önce de bunu söylemiştim ancak şimdi daha bilirkişi olarak söyleyebilirim. Ona karşı oynarken acı çekmek yerine , yanında oynamaktan çok memnunum şu anda."

"(Bugünkü Arsenal maçıyla ilgili) Bir seyirci olarak Arsenal'in kısa paslı çabuk oyunu hoşuma gidiyor. İngiltere'ye gittiğimle ilgili hikayelere alıştım. Sahada aynı işi yapıyorsunuz ancak geleceğimiz söz konusu olunca ve her şey sakinleştiğinde kesinlikle destek almalıyız."

"Barcelona'nın beni buraya getirmek için bir fırsatı vardı ve ben şanslıydım ki Valencia'nın , Barcelona geldiği an satmaktan başka seçenekleri yoktu."

"Ben buraya oynamak istedim ve yeterince şanslıydım ki beni bu takımın bir parçası yapmak istediler(Barcelona) ve bunu gerçekleştirecek parayı ödemeye de hazırlardı."

(1992 Wembley'de oynanan Şamp. Kulüpler Kupası finalini Barcelona'nın kazandığı ve bu sene de finalin Wembley'de oynanacak olması üzerine )

"Finali çok iyi hatırlıyorum.Barcelona için şanlı bir zaferdi ama tüm ülke için de muhteşem bir gündü,herkes bu zafer ile mutlu olmuştu. Umarım bu yıl başka bir Wembley finali galibiyeti ile tarihi tekerrür ettiririz"

(Guardiola, Villa için)

"Villa her zaman bir golcüdür ve oyununda bunu hep korumuştur ancak topsuz alanda yaptığı hareketler çok önemlidir. Yaptığı koşular ile açtığı boşluklardan, orta saha oyuncularımızın oyuna dahil olmalarına yardım ediyor.Oyuna Xavi ve İniesta'yı kazandırıyor."

(Xavi, Villa için)

"Takıma adapte olması kolay olmadı ancak görülüyor ki burada 6 aydır olmasına rağmen , sanki 6 yıldır buradaymış gibi."

(Sporting Gijon'da ki antrenörü Manuel Preciado, Villa için )

"Siz buraya geldiğinde görmeliydiniz! Sadece yeteneği ölçü değil aynı zamanda karakterlidir de.İnsanlar 2 yıl önce Madrid'e gidemeyince onun için trenin çoktan kaçtığını söylediler. Başka bir şansı olmayacak dediler. Ama o sadece golleri ile ilgilendi. Valencia için 20'den fazla attı ve Dünya Kupası'na gol krallığı için gitti."

(Del Bosque, Villa için)

"Dünyanın hiç bir yerinde Villa'dan daha iyi golcü yoktur."

15 Şubat 2011 Salı

Aurelio Değil Arif


Fenerbahçe'ye yeni transfer olduğu 2003 yılından bir gazete haberi. O zamanlardan Türk olacağı takım arkadaşlarının içlerine doğmuş demek.

14 Şubat 2011 Pazartesi

Trabzonspor Şampiyon Olamazsa

Bunun nedenlerinden birisi de stres olacaktır.Tabii ki başka faktörler de etken olacaktır ancak özellikle puan kaybedilen maçlardan sonra gündeme gelen "şampiyonluk stresini kaldıramadılar" sözüne takılmak gerekiyor bence.Burada hep sözü edilen stres taraftarın veya artık klişe olmuş "futbolla yatıp kalkan Trabzon halkının" yaşadığı stres değil.Eğer şampiyonluk yolunda taşınamayan bir stres varsa ortada bunu taşımaya gücü yetmeyen bizzat futbolculardır.Şu işi bir Devlet Bahçeli stili matematiksel hesap ile anlatalım en iyisi;
Ortalama bir taraftar profili ele alalım.Bu taraftarında bir gününü dilimlere bölelim.6 saatini uykuya ayıran taraftarın 18 saati kalıyor.Bu 18 saatin 10 saatini çalışarak geçiriyor ve kalan 8 saatin 3-4 saatini de ailesine, arkadaşlarına ayırıyor olsun. Çalışırken ve free olduğu 3-4 saat içerisinde dikkati alınmayacak ciddiyette bir futbol muhabbet kesinlikle dönüyor olacaktır.Ancak dediğim gibi en fazla kahvede memleket kurtarma kıvamında olacaktır. Taraftarımıza kaldı 4-5 saatlik bir zaman. Hani olmaz ya, varsayımlar içinde yüzdüğümüz için olur diyelim bu 4-5 saatin tamamını takımının şampiyonluk yolundaki ilerleyişine ayırıyor diyelim.Velhasıl kelam ortalama bir taraftar için şampiyonluk yolunda giden takıma kafasında ayırdığı süre ve yaşadığı stres günlük 4-5 saat ile sınırlı.

Gelelim futbolcuya.Sporcu olduğu için günde 8 saat uyuduğu varsayımı ile matematiğimize başlayalım.Kalıyor 16 saat.Hiç uzatmaya gerek yok.Bu adam kalan 16 saatin her anında şampiyonluk stresi altında olacaktır.Maç, antrenman, sosyal ağları takip etse internette yapılan yorumlar, dışarıya çıksa karşılaşacağı vatandaş (işte o 4-5 saatini takıma ayıran taraftar ama bundan binlercesi tek bir adama karşı) , gazete okusa televizyon izlese bambaşka bir dünya orası.Yani bir taraftarda , futbolcunun üzerinde olan stresin 1/4 ' ü kadar bir stres var ancak.

İşin özü eğer Trabzonspor'da şampiyonluk kaçarsa, bunu da kaldırılamayan şampiyonluk stresine bağlanacaksa ben takımı baskı altına alan taraftara değil o yükü kaldıramayan futbolcuya bağlarım.

13 Şubat 2011 Pazar

Gerçek Ronaldo 'dan Veda


3 kere FİFA yılın oyuncusu....
2002 Dünya Kupası altın ayakkabı...
353 kulüp maçı 267 gol...
PSV, Barcelona, İnter, Real Madrid, Milan ve Corinthias ...
2000 yılında Lazio maçında İnter forması ile ceza alanı dışında topla ilerlerken o yere yığılışı...
Onlarca sakatlanmaya sonunda dayanamadı bünye ve futbolu bıraktığını açıkladı.

Ben Çocukken Bunları Çok Severdim




Ütmek-ütülmek, mızımak, kaptı kaçtı gibi terimlerin hayatıma girdiği 2 oyun.
Sıkması bir yana genellikle kabzası kırık olduğu için oradan akan suyu içmek keyifliydi.Elde tutulurken kenarlarını illa ki kemirirdik. O plastik kokulu su tadını hala hiç bir suda alabilmiş değilim.

Bu sakızın içinden araba resimleri çıkardı hastasıydı.Ama bunu normal haliyle değilde kurumuş çatır çutur ağızda kırılırken ki haliyle çiğnediğimi hatırlıyorum hep.

Şu sarı olanın oyuncağı vardı bende kim bilir şimdi nerede.Sonlara doğru bir beyaz gelmişti reyislik yapıyordu bunlara.Her biri de bir hayvandı.Siyah fil, sarı kaplan, filandı.

Eğer bir fen lisesi ya da anadolu lisesi kazanamadıysam ortaokul boyunca çoğunlukla yancı olarak gittiğim Berk Laser atari (biz ateri derdik gerçi) salonu yüzündendir. Mustafa mı dersin Tekken mi dersin.Bir futbol oyunu vardı balık vuruşu filan.Yedik ergenliği burada jeton peşinde.

Önce hüplet sonra gümlet aga, o kadar.

6 tane çekildi, dizisi yapıldı, çizgi filmi bile vardı.Hepsini de izledim.

Polis Akademisinin iki efsanesi, Takılböri (nasıl yazılıyorsa artık) de bambaşka bir adamdı yalnız.

Yemesi çileydi resmen.Bilmeyenler için şimdinin tofitasının daha sert hali.

Söze gerek yok,efsane hala dimdik ayakta...

Ekşinin ve tatlının bir arada olduğu en güzel tat...

Orta okul yıllarımda beton okul sahasının tozunu attırırken ayağımda emektar lig kramponlarım vardı.
Alışverişe gidince hep bu maymun logosu olan şeyler alırlardı.O zamanın lüks giyimiydi afedersiniz.

Bunlar ne kadar televizyona çıkardı ya.Ülkeler arası diplomatik mevzu çıkıyordu az kalsın.Bilmeyenler için Sarah ile Musa yazarsa google'a hikayeleri çıkacaktır.Şimdi ikisi de birbirinden ayrı hayatlarını yaşıyormuş.Olan bize oldu senelerce hikayelerinin akibetinin peşinden koştuk.

Ev tipi langırt gibi bir şeydi bu.Geriye doğru çek adamı bırak topu yollasın kaleye doğru.Bir de bunun penaltı çekişmelisi vardı.Resmini bulamadığım için koyamadım ama tek kişiyle oynandığı için de pek rekabet durumu yoktu haliyle.

Şimdi kolyenin içine bile şarkı yükleyip dinliyoruz anasını satayım ama bunun hastasıydım ya.Lise sona filan gelmiştim hala sağlam dururdu evde.Belki hala duruyordur.

Bunu kim bulduysa valla helal olsun.Bir ucu ağzına alıp üflüyorsun pota yada sepette ki topu havada tutmak için tık nefes olana kadar mücadele veriyorsun.Çocuk yaşımızda hayatın zorluklarına karşı dayanma iradesini bize öğretti.

Komik miydi lan bu? Komikti olm tabi.

Aslında bu meybuz değil de bizim Adana'da "eskimo" vardı. Bisiklette Selahattin amca yazları satardı.Bununla aynı görevi görürdü.O daha bir güzeldi
Çokomel hala var ve hala severim.Ama o zamanlar ayrıydı sanki tadı filan

Bu adam Savaş Ay'la A Takımı programına çıkardı sürekli.Anti-kahraman gibi bir şeydi.Kadınlara saydırır da saydırırdı e haliyle bizde gülerdik.

Aklım başımda izlediğim ilk Dünya Kupası öncesi oynadığım fifa serisinin bence en iyi oyunu.

Fifa 98'de olan salon futbolu 5'e 5 maç yapmanın keyfi bambaşkaydı.Yine aynı oyunda kaleciye kayıp kırmızı kart görme olayı vardı ki farklı yenilgiler sırasında sinir boşaltma adına en güzel eylemlerden birisiydi


9999 in 1 ve tetris oynamanın zevki "el " atarisi.


Futbol oynayıp da hayatı boyunca ayağı Kames'e değmemiş olan varsa neler kaybettiğini tahmin bile edemez.

12 Şubat 2011 Cumartesi

İtalyan Ördekleri


Pirlo.İki ayağı ve kafasında (ucu görünüyor) olmak üzere üç top ile tam bir top cambazı ördek...

Materazzi.Valla orjinal halinden pek bir farkı yok gibi.

Gattuso.Rakibi elinin tersiyle tokatlamış ama onu ördek olarak çizmeye cesaret edememişler sanırım.

Cannavaro.Rakibi aslanı nizami bir sarj ile durduran El Capitano.

Buffon.Top geçer, ayakkabı geçmez.