tag:blogger.com,1999:blog-72971562847434255152024-03-21T17:10:42.855-07:00SimeoneBlogSerkan Akkoyunhttp://www.blogger.com/profile/14228180889068775711noreply@blogger.comBlogger125125tag:blogger.com,1999:blog-7297156284743425515.post-17867043093225586752015-03-10T10:35:00.001-07:002015-03-10T10:36:26.320-07:00Almanya U17'nin Türkleri Şimdi Nerede? (Futbol Extra)Dünya futboluna önemli yıldızlar armağan eden U17 Dünya Şampiyonası, 2011 yılında bizim için farklı bir anlam ifade ediyordu. Topraklarımıza çok uzakta, Meksika’da düzenlenen turnuvada Türkiye yoktu ancak Almanya Milli Takımının formasını giyen tam 8 adet Türk futbolcu vardı!<br />
<br />
Türk futbolunun değişmez tartışmalarından birisi de tıpkı altyapı konusu gibi Almanya’da ya da Avrupa’da yetişen Türk kökenli futbolcuların Türkiye’yi değil de yaşadıkları/yetiştikleri ülkenin milli takımlarını seçmeleridir. Özellikle Almanya’da çok sayıda Türk’ün bulunması ve bu ailelerin çocuklarının son dönemde futbol sahalarında boy göstermesi tartışmayı daha da alevlendirdi. Bir zamanlar Mehmet Scholl ile pek de ilgilenmezken Mesut Özil’in ardından bu konu neredeyse gündemin bir numaralı maddesi oldu.<br />
<br />
<b>TÜRKLER UÇUYOR!</b><br />
Mesut Özil’le birlikte İlkay gibi önemli bir başka futbolcunun da Almanya’yı seçmesi; öte yandan Gökhan İnler’in İsviçre, Veli Kavlak’ın Avusturya adına oynaması da olayın boyutunun günden güne büyüdüğünü gösterdi bizlere. İşte bu pencereden baktığımızda Meksika’da oynanan U17 Dünya Şampiyonası’nın o günkü kadrosu canımızı sıkmaya yetiyordu. Türkiye’nin katılamadığı turnuvada Türk futbolcuların sırtladığı bir Almanya! Aradan 4 sene geçti. Peki şimdi o çocuklar nerede ve neler yapıyorlar? Acaba Türkiye’yi seçme şansları hala var mı?..<br />
<br />
Almanya’nın o turnuvada kadrosunda 8 adet Türk futbolcu vardı. Schalke 04’ten Kaan Ayhan, Borussia Dortmund’dan Koray Günter, Köln’den Koray Kaçınoğlu, Stuttgart’tan Robin Yalçın, Werder Bremen’den Levent Ayçiçek, Bayern Münih’ten Emre Can, Bayer Leverkusen’den Okan Aydın ve yine aynı takımdan Samed Yeşil. Teknik Direktör Steffen Freund’un çok güvendiği bu Türklerden Emre Can aynı zamanda takım kaptanlığını yapıyor; Levent Ayçiçek ise takımın beyni olan 10 numara pozisyonunda tüm atakları organize ediyordu.<br />
<br />
<b>ŞİMDİ NEREDELER</b><br />
<br />
Aradan neredeyse 4 senelik bir zaman dilimi geçti. Bu futbolcular artık 20 yaşını aştı ve ‘genç’ futbolcu sıfatından Avrupa kriterlerine göre uzaklaşmak üzereler. Peki şimdi ne yapıyorlar? Madde madde ‘gıpta’ ile baktığımız o kadronun Türklerine göz atalım…<br />
<br />
<b>Kaan Ayhan</b><br />
O dönem olduğu gibi hala Schalke 04 forması giyiyor. Ama artık A Takımın değişmez ilk 11 oyuncusu. Özellikle transfer dönemlerinden adı Fenerbahçe ve Galatasaray ile anılsa da Türkiye’ye gelmeyi şu an için düşünmüyor. Bizim için sevindirici haber; Kaan artık Türkiye A Milli Takımı adına oynuyor. Henüz maça çıkmamış olsa da seçimini ay-yıldızdan yana kullandı.<br />
<br />
<b>Koray Günter</b><br />
Turnuvanın ardından takımı Borussia Dortmund ile profesyonel sözleşme imzaladı. Dortmund II takımı kadrosunda çok fazla şans bulamadı. Ertesi yıl A Takımla idmanlara çıktı ve ilk 18’e alındığı da oldu. Şampiyonlar Ligi’nde final oynayan Dortmund’un kadrosunda yer alan isim olarak CV’sini doldurdu. 2013’ün yaz ayında Galatasaray’a transfer oldu ve halen bu takımın ‘yedek’ oyuncusu. Koray’ın henüz Türkiye’yi seçtiğine dair bir bilgi bulunmuyor. Galatasaray’da forma şansı bulamadığı ve Almanya Milli Takımının geldiği son nokta da göz önüne alınırsa, orası için de pek şansı kalmadı denebilir.<br />
<br />
<b>Koray Kaçınoğlu</b><br />
Turnuvada sadece 1 maçta forma giyen sağ bek Koray, Köln ile 2014 yılına kadar mücadele etti. Zaman zaman A Takıma da yükselse takımın değişmezlerinden olamadı. Şu anda PTT 1. Lig ekiplerinden Altınordu’nun kadrosunda bulunuyor.<br />
<br />
<b>Levent Ayçiçek</b><br />
Annesi Alman babası Türk olan Levent, turnuvanın en dikkat çeken isimlerindendi. Kısa boyuna rağmen orta sahadaki çalışkanlığı ile ‘yeni Mesut Özil’ yakıştırmaları yapılan Levent, turnuvadan sonra Werder Bremen ile yoluna devam etti. Önce U19’a ardından da A Takıma yükselen Türk asıllı futbolcu 2013 yılında Almanya U20 formasını giydikten sonra herhangi bir milli maça çıkmadı.<br />
<br />
<b>Emre Can</b><br />
Dünya 3.’sü takımın kaptanıydı. Defansif orta saha, sol bek, sağ bek ve forvet arkası oynayabilen Emre Can o turnuvanın ardından Bayern Münih ile büyük bir çıkışa geçti. 2 sezon içerisinde A Takıma yükselen ve Guardiola ile çalışan Emre daha sonda Bayer Leverkusen’e transfer oldu. Orada geçen 1 sezonun ardından ise Liverpool’un yolunu tuttu ve şu anda Liverpool kadrosunda yer alıyor. Emre halen Almanya U21 Takımının formasını giyiyor ve otorite görüşlerine göre A Takım için de düşünülüyor.<br />
<br />
<b>Robin Yalçın</b><br />
Gösterişsiz futbolu ile Türk futbolunun ihtiyacı olan orta saha tipi. O da tıpkı Emre gibi hem defansif orta saha hem sağ bek oynamasının yanı sıra stoperde de kullanılabiliyor. Turnuvanın ardından takımı Stuttgart ile devam etti. Şu anda Stuttgart A Takım oyuncusu ve Almanya U20 kadrosunda yer alıyor. Türkiye’yi seçme şansı varken kapmamız gereken bir isim…<br />
<br />
<b>Okan Aydın</b><br />
İşte ilginç bir kariyer öyküsü. Turnuvada Almanya adına 5 gol atan Okan, Bayer Leverkusen forması giyiyordu. 2013/2014 sezonu başında Eskişehirspor’a geldi ancak başarılı olamadı ve şu anda Almanya 3. Lig takımlarından Rot-Weiss Erfurt forması giyiyor. Henüz 20 yaşında olmasına ve büyük bir potansiyel taşımasına karşın kariyerinde düşüş yaşana Okan, milli takım tercihini Kaan Ayhan gibi Türkiye’den yana kullandı. Ancak son dönemde gözden uzak bir futbol oynaması onun geleceğinin tartışılmasına neden oluyor.<br />
<br />
<b>Samed Yeşil</b><br />
Şampiyonada attığı 6 gol ve yaptığı 8 asist ile adeta ‘çılgın’ bir performans sergiledi. Zaten turnuvanın ardından Bayer Leverkusen onu A Takım idmanlarına aldı. Bir yıl sonra ise Liverpool’a transfer oldu. İngiltere kariyeri oldukça şanssız geçti Samed’in. İki defa çapraz bağ sakatlığı yaşadı ve bu sezon başına kadar neredeyse hiç forma giyemedi. Bu sezon Liverpool U21 Takımı forması giyiyor. Milli Takım seviyesinde sakatlıklar nedeniyle 2012 yılından bu yana herhangi bir maça çıkamadı. Daha önce yaptığı açıklamalarda Türkiye için oynayabileceğinin sinyallerini verdi.<br />
<br />
<i>*Futbol Extra Dergisi Ocak sayısında yayınlandı.</i>Serkan Akkoyunhttp://www.blogger.com/profile/14228180889068775711noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-7297156284743425515.post-56947543232809843992015-02-24T13:30:00.003-08:002015-02-24T13:35:35.800-08:00Şimdi Daha İyi Anlıyorum1990'lı yılların kendi halinde dönemlerinden bir tanesi. Memur çocuğu olmanın verdiği özgüvenin, şehrin yerlilerinin çocuklarının cesareti karşısında pek kıymet etmedi yaşlardayım. Havalar ısınmaya başlamış, Türkiye 1. Lig'inde sezon sonu gelmişti. Bir gündüz vakti, dışarıda arabaların korna sesleri evimizin içine kadar doldu. Henüz ilkokul çağındaki bir çocuğa ancak film repliği olarak yazılacak bir şekilde 'Ne oluyor yine, bu gürültüde neyin nesi' diyerek - belki de demek isteyerek- sokağa çıktım. Sitenin biraz dışarısına çıkınca bizi karşılayan, adı 'Emek' olsa da üzerinde pek emek harcanmadığı ilk görüşte anlaşılan caddede arabalar korna çalarak ilerliyordu. Adının yıllar sonra konvoy olduğunu öğreneceğim düzen içerisinde giden bu arabaların pencerelerinden insanlar sarkıyor, bu insanların ellerinde de Fenerbahçe bayrakları sallanıyordu. Fenerbahçe, 1995/96 sezonunu şampiyon olarak tamamlamıştı.<br />
<br />
Akşam babam işten eve geldiğinde, onun da Fenerbahçeli olduğunu bilerek "Baba Fenerbahçe şampiyon oldu" dedim. Babam bu şampiyonluğa olan ilgimi tatminkar bulmuş olacak ki ertesi akşam eve geldiğinde elinde 3 poşet vardı. Birisinde 90'ların meşhur kısa ve naylonu andıran şortlarından en lacivertiyle, sarı, V yaka, önünde Vakıf Bank yazan, sırtında da 7 numara olan bir forma vardı. Diğer poşette ise alt üst, paraşüt denilen eşofman takımından ki onun da renkleri sarı-lacivertti... 3. poşetten çıkan ise beni mahallenin süper starı yapacaktı: Önce kutu çıktı. Kutunun içindense kırmızı bir krampon.... Mahallede tüm çocuklar 'lastik pabuç'la top oynarken ben artık gerçek bir krampon ile harikalar yaratabilecektim. Hatta benim için aldım-verdim düellosunda 'kramponlu çocuk bizden' kavgaları bile yapılacaktı. Tüm bunların karşılığında Fenerbahçeli olmam gerektiğini söyleyen babamı duymuyordum bile; ben zaten doğuştan Fenerbahçeliydim hem de kırmızı kramponu olan bir Fenerbahçeli!<br />
<br />
--------------<br />
<br />
O günlerden bu günlere kadar geçen süreçte çokça kramponum oldu. Kırmızı da oldu, beyaz da. Siyahını da giydim, açık mavisini de. Hatta bir tanesi turkuvaz bir tanesi pembeye bile sahiptim. Sahaya çıktığım son kramponum ise <b>Puma evoPOWER</b> oldu. Ama bu sefer bazı şeyler değişik ilerledi...<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgqYIAVeKKZFHrSoa6zqVQa5HTa7GJ3HIYWYild5lO6pGZowRzobqoQzHtEMawFclAViZ9WzftrvQvXcKYKZBiJY2S3v34XPY8KRO4Yj-dGxtlImNY7IAEvhJ_iCAC9yE4hKUI_oYtxGFmG/s1600/puma1.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgqYIAVeKKZFHrSoa6zqVQa5HTa7GJ3HIYWYild5lO6pGZowRzobqoQzHtEMawFclAViZ9WzftrvQvXcKYKZBiJY2S3v34XPY8KRO4Yj-dGxtlImNY7IAEvhJ_iCAC9yE4hKUI_oYtxGFmG/s1600/puma1.JPG" height="320" width="289" /></a></div>
<br />
<br />
Amatör futbolun en önemli özelliklerden bir tanesi, fırsatları değerlendirmenizin gerekliliğidir. Bu yüzden Salı akşamı çıktığım maçta, tek forvet olarak takım benden beklentilerinin de farkındaydım; İlk bulduğum fırsatta gol atmalıydım. Maçın ilk dakikalarında orta sahadan gelen topu kontrol etmek isterken, alışkanlık gereği ayağımı hafif geriye aldım. Böylece topu daha yumuşak kontrol edebilecek, ayağımdan sekecek topun da fazla açılmamasını sağlayacaktım. Oysa top ayağımla temas ettiği anda durdu ve kontrolüme geçti. Açılma payı o kadar düşüktü ki bu da bana hızla arkamı dönem şansı tanıdı. Şaşkınlığı üzerimden attım ve ayağımdaki gücün artık farkına vardım.<br />
<br />
İlk yarının sonlarına doğru 'sevdiğim toplardan' birisini aldım. Savunmanın arkasına doğru yaptığım koşuya, orta alandan derinlemesine bir pas gönderildi. Stoperle birebir kalmıştım. Puma <b>evoPOWER</b>'ın tasarımcılarının '<b>Pebax Dış Taban ve Artan Sabitlik Çerçevesi</b>' adını verdiği özellik sayesinde ayağımdaki oldukça hafif ayakkabı sayesinde stoperle mesafemi koruyarak topu kontrolümden hiç çıkarmadan ilerledim. Rakibi oyundan düşürmek için en sevdiğim hareket olan ani ve keskin bir bilek çalımını denemeye karar verdim. Ayağımın dışı ile topu ani bir şekilde sağa çektim. O kadar hızla gelişti ki olay rakip ters ayakta kaldı ve artık kale önümdeydi. O vuruşu yapacaktım...<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjiaByyv3gpo3W94Y9jsOYqH0EjXq1QQeuc24EUwuGIUVmMJxvVsdsujpbz85ckp4yrJzr-Y5jRZ2_FcsXHPZGTcIyppIQAUnkC_RGOtxuI24cpOB7X9CJ1RlNLSkRWm-DHP__86GgyPgOz/s1600/puma2.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjiaByyv3gpo3W94Y9jsOYqH0EjXq1QQeuc24EUwuGIUVmMJxvVsdsujpbz85ckp4yrJzr-Y5jRZ2_FcsXHPZGTcIyppIQAUnkC_RGOtxuI24cpOB7X9CJ1RlNLSkRWm-DHP__86GgyPgOz/s1600/puma2.JPG" height="320" width="273" /></a></div>
<br />
<br />
Ceza alanı dışındaydım ve ayağımın iç-üst kısmı ile kesme bir şut çıkardım. Hafif çaprazdan yaptığım vuruş beklediğim gibi falso aldı. Süratle kaleye gitti ve kalecinin ellerinin üzerinden ivmesini alıp ağlarla buluştu. Ayağımın üst kısmını istediğim gibi kullanmama izin veren, yaptığım vuruşun tam kafamdaki gibi <b>hassas ve kesin bir şekilde </b>hedefe gitmesini sağlayan <b>Puma evoPOWER</b>, Agüero'nun, Falcao'nun, Balotelli'nin neden bu markayı tercih ettiğini de anlamamı sağladı.<br />
<br />
İkinci yarıda yine benzer bir pozisyonda bu sefer ayağımın içi ile rakibi terse yatırarak topu önüme aldım. Artık şaşırmıyordum çünkü bu ayakkabı görevini layıkıyla yerine getiriyordu. Ceza alanına girip ayağımın dışıyla 'trivela' vuruşu denedim. Top o kadar tatlı gitti ki, direğin içine çarpıp oyuna dönmesi bile keyif verdi. Hem zaten ben vurduğum şutun gol olmasından ziyade direkten dönmesini daha çok seviyorum. Hayattan kalma alışkanlık...<br />
<br />
<br />Serkan Akkoyunhttp://www.blogger.com/profile/14228180889068775711noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-7297156284743425515.post-51251055948033215832015-02-24T02:19:00.002-08:002015-02-24T02:19:50.608-08:00Ne Kadar Avrupalıyız? (Futbol Extra)Maçın son düdüğü geldi. Galatasaray, Şampiyonlar Ligi’nde çıktığı ilk maçta İspanyol devi Barcelona ile 0-0 berabere kaldı. Ali Sami Yen Stadı’nda oynanan maç sonunda Katalanlar üzgün, Galatasaraylılar ise sevinçliydi. Özellikle de bir tanesi.<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjCb6KC7JNWH7Eo6fZaOW_859bKfLt_sdrUqb8i2Qmekxt5L4iNNLwLYE2GPfT1HFzaqtAbEC7heEvTzn6WEVusGGbZMl0pSOpVNqH-qwUWLY850uLNEj3EGgtgurioEfraeq5ZFI3m3ozr/s1600/239.png" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjCb6KC7JNWH7Eo6fZaOW_859bKfLt_sdrUqb8i2Qmekxt5L4iNNLwLYE2GPfT1HFzaqtAbEC7heEvTzn6WEVusGGbZMl0pSOpVNqH-qwUWLY850uLNEj3EGgtgurioEfraeq5ZFI3m3ozr/s1600/239.png" height="254" width="320" /></a></div>
<br />
23 Kasım 1993 yılında oynanan Galatasaray – Barcelona maçından sonra gazeteciler, dönemin Barcelona Teknik Direktörü Johan Cruyff’a ilginç bir soru sormuştu: “Galatasaraylı Suat, Avrupa’da top koşturabilir mi?” Hollandalı efsanenin cevabı ise daha ilginç, ilginç olduğu kadar da düşünmeye sevk ediciydi: “Burası Avrupa değil mi?”<br />
<br />
Avrupa takımlarının katıldığı Şampiyonlar Ligi’nde oynanmış bir maç sonrası gazetecilerin ‘Avrupa’da oynar mı?’ diye sorması dilimize yerleşen ‘Avrupa’da oynamak’ kalıbının aslında zaman zaman mantık çerçevesinden çıktığını gösteriyor. Mantık tanımına bakınca da, mantığın zaman zaman çerçeveden çıkmaması gereken bir resim olduğu gerçeğine ulaşıyoruz. Bu da demek oluyor ki bu söylem: mantıksız.<br />
<br />
<b>BİZ HANGİ KITADAYIZ?</b><br />
<br />
Barcelona ile oynanan maçta Suat Kaya çok iyi bir futbol sergilediği için basın mensupları onun Avrupa’da oynaması gerektiğini düşünüp bu soruyu sormuşlardı. Cruyff cevabının devamında ‘Dünyanın her takımında oynar’ diyerek sınırları daha genişleten coğrafik bir cümle kuruyordu. Futbolun bu mobilite haline nereden kapıldığımızı bilmiyorum ancak ne zaman başarılı bir futbolcu yetiştirsek onu hemen ihraç etmeye çalıştığımız gerçeğinden de kaçamıyorum. Sanki güzel olan hiçbir şey burada kalmamalı hemen Avrupa’ya gitmeliydi. Avrupa’ya gitmeli ve kendini orada geliştirmeliydi. Asla ve kesinlikle bir Türkiyeli futbolcunun kendisini Türkiye’de geliştirmesi için uygun ortam bu ülkede yaratılmamalıydı. Geçmiş zaman içeren cümleler uzar da gider. Fazla uzatmadan kafamızı kurcalayan şu Avrupalılık meselesini deşmek istiyoruz. Burası gerçekten Avrupa mı? Peki, biz ne kadar Avrupalıyız?<br />
<br />
<b>ORTASI YOK</b><br />
<br />
Avrupa Kupalarında yakında zamanda aldığımız başarıları şöyle bir gözden geçirmeye çalışalım ve Galatasaray’ın UEFA ve Süper Kupası ile Fenerbahçe’nin Avrupa Ligi’ndeki yarı finalini getirelim hemen. Avrupa’da bir kupa kazanmış takıma sahipken bu takımın birkaç yıl sonra Trömso gibi kendi seviyesinin çok altında başka bir takıma elenmesini açıklayamıyoruz. Ya da Avrupa Ligi finalinin kapısından dönen takımımızın daha sonra sahasında 5 gol yemesini izah etmekte güçlük çekiyoruz. Aslında burada dikkat edilmesi gereken nokta şu; Avrupalı dediğimiz takımlar da her ne kadar bu şekilde iniş-çıkışlar yaşasa da onların iniş-çıkış noktaları arasındaki mesafe bizimkilerden daha kısa. Avrupalı diye adlandırdığımız takımlar istikrarlı bir şekilde uluslararası organizasyonlara katılırken bizim takımlarımız bir sene yarı final oynarken diğer sene ön elemeyi geçemiyor. İşte burada onlardan ayrılıyoruz.<br />
<br />
<b>TRİBÜN TAMAM DA…</b><br />
<br />
Hollanda’nın total futbolu, Almanların disiplinli takım oyunu, İspanyolların pasa dayalı sistemi, İngilizlerin uzun topları. Hepsine tamam, peki bize gelirsek? 2008’de Avrupa’da milli takım ile üçüncü olurken bir ‘kaos futbolu’ yarattık ama bu tamamen o dönemi ifade etmek için bulunmuş bir söz öbeğinden öteye gidemedi. Zaten gitmezdi de… Avrupa’da Türkiye denilince akıllara herhangi bir futbol sistemi gelmiyor; tribünler geliyor. Avrupa’da yaşayan normal bir futbolsever Türkiye’deki takımların –Sneijder, Drogba, Diego Ribas, Demba Ba, Cardozo gibi Dünya genelinde tanınan isimleri yoksa- Avrupa’da lafı geçince akıllarına gelen ilk şey tribünler oluyor. Ateşli, baskılı, tutkulu, meşale yakan, maske takan, bağıran, küfür eden, rakiplere cehennemi yaşatmaya yemin etmiş ortalama 30 bin kişi. Bu kötü bir şey değil ve bizi Avrupa’nın dışına itmez. İngiltere, İspanya, Almanya gibi ülkelerde de tribünleri ile akıllara gelen takımlar var. Ama bizi onların bir adım daha gerisinde bırakan şey; tribün kültürleri olan o takımların saha içinde de birer kültüre sahip olmaları. Bizse hala Galatasaray’ın 2000 ruhunu arıyoruz…<br />
<br />
<b>KENDİMİZ OLAMIYORUZ</b><br />
<br />
Saha içinde bir kültürümüz henüz yok kabul ediyoruz. Ancak bizim Avrupalının bile imrendiği bir tribün kültürümüz var. Bize has, bizden doğma, biz kokan, biz gibi. Avrupalı olmak adına bunlardan vazgeçmeye başladığımızda aslında sahip olduğumuz bir ‘futbol kültürünü’ de yok etmeye başlıyoruz. Örneğin; ne zaman milli takımın maçı olsa hemen birileri ‘milli takım formanı giy, tribüne gel’ sloganını ortaya atıyor. Tıpkı Avrupa’dakiler gibi yap demeye getiriyor. ‘Bakın onlar nasıl milli takım forması giyip, milli takım taraftarı olmuşlar’ın laciverti. Oysa onlar nasıl bunun âdet/kültür edinmişlerse bizim de olayımız budur belki de… Herkesin kendi takımının forması ile geldiği, Türkiye A Milli Takımı tribünü bir kültürdür. Avrupa’da oynanan maçlarda Beşiktaş, Galatasaray, Fenerbahçe formaları ile yan yana poz veren taraftarların fotoğrafıyız biz. Gezi olayları sırasında ortaya çıkan ‘İstanbul United’ bile bu kültürün bir sonucudur.<br />
<br />
1949-1952 arası birinci, 1954 yılında da ikinci dönemini yapmak üzere iki kez Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı olan Ulvi Yenal, bir dönem Türkiye’yi Asya Grubu’na sokmuş ancak daha sonra FIFA Başkanı Sir Stanley Rous’un çabaları ile Avrupa cenahına dâhil edilmiştik. Meselenin coğrafik, sosyolojik ve kültürel miras açısından değerlendirmesi bizleri çok başka yerlere götürebilir. Oysa futbol kendi başına bir dünyadır ve hiçbir benzeşmeyi realiteye dönüştürmez. Eğer öyle olsaydı bugün Ortadoğu topraklarında bulunan İsrail’in Avrupa organizasyonlarında neden yer aldığını sorgulardık…<br />
<br />
‘Ne kadar Avrupalıyız?’ sorusunun futbol sayfalarında bir yerlerde cevabı gizli. Sanırım bulmak için daha fazla okumamız gerekiyor.<br />
<br />
*Futbol Extra Dergisi Aralık sayısında yayınlanmıştır.Serkan Akkoyunhttp://www.blogger.com/profile/14228180889068775711noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-7297156284743425515.post-89146192803063770452015-02-24T02:15:00.000-08:002015-02-24T02:15:10.974-08:00İtalya'da Türkler (Futbol Extra)<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhh236Y_bzo9563cIN6sY3WdbyPjjJhPZu_02Y5TeuPAq3TmlnQbLlq_VE18yYzuFdIUvdVblunLv78i48Id4xMQxUAC8l806uh1V-mOHHYk0_DPqm9SiTzzlzhHwVPKdzj_mxxo9yJSTiG/s1600/salih-ucan-romaya-uctu_4784_dhaphoto2.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhh236Y_bzo9563cIN6sY3WdbyPjjJhPZu_02Y5TeuPAq3TmlnQbLlq_VE18yYzuFdIUvdVblunLv78i48Id4xMQxUAC8l806uh1V-mOHHYk0_DPqm9SiTzzlzhHwVPKdzj_mxxo9yJSTiG/s1600/salih-ucan-romaya-uctu_4784_dhaphoto2.jpg" height="320" width="212" /></a>Futbol tarihimiz boyunca çok sayıda ismi yurtdışına uğurlayamasak da uğurladıklarımız içerisindekilerin bir çoğuna İtalya bileti aldık. Çoğu efsanemiz İtalya'da oynadı, çoğu efsane adayımızın hayallerini İtalya süsledi. Onlardan birisi Salih Uçan da bu ülkenin başkentini fethetmeye çıktı. Ona yol göstermesi açısından kendisinden önce bu tecrübeyi yaşayanları şöyle bir derleyelim dedik...<br />
<br />
<b>HAKAN ŞÜKÜR (Torino, Inter, Parma)</b><br />
<br />
İtalya, futbol, Türkiye denince bu üçgenin arasında akla gelen ilk ismin Hakan Şükür olması kaçınılmaz. Türk futbolunun gelmiş geçmiş en büyük golcüleri arasında yer alan Şükür'ün İtalya macerası için başarılı mı oldu, başarısız mı oldu bir türlü karar verilemez aslında. 1995 yılında kısa bir Torino macerası yaşadı. O dönemde özel hayatında çalkantılar yaşayan Şükür'ün adı Sakarya Üniversitesi'den 20 yaşında Burcu ile anılırken bir yandan da ailesi İstanbul Üniversitesinde Eczacılık okuyan Esra'yı istemeye hazırlanıyordu. Hakan hayatını birleştirecek kadını ararken, Torino da onu arıyordu. Hakan iki konuda da kararını verdi: Önce İtalyan takımının teklifine evet dedi ardından da Esra Erbirlik ile evlendi. Torino'da Hakan'ı Başkan Calleri ve Teknik Direktör Sonetti karşıladı. Ancak bu tecrübe sadece 5 maç sürebildi. 9 numaralı bordo formayı sırtından erken çıkararak Galatasarayına geri döndü.<br />
<br />
G.Saray'da 2000 yılı UEFA zaferi ile taçlanan müthiş 5 yılın ardından ikinci Çizme çıkarması başladı. Bu sefer adres Tornio'dan yaklaşık 150 kilometre uzaklıktaki Milano kentiydi. Milano'nun mavileri ile anlaşan Hakan Şükür'ün ayrılışı biraz sancılı oldu. Dönemin yönetici Burak Elmas'la kamp öncesi görüşen Hakan, 'Galatasaray'da devam etmiyorum. Inter'le anlaştım' demişti. Kulüpler o zaman ifade edilen para şekli ile 13 trilyon türk lirasına bu iş bitsin kararı verdi. Inter'de bir sezon kalabildi. AC Milan derbisinde gol attı, Hertha Berlin ağlarına son dakikada tarihi bir top bıraktı, İtalyan savunmalarının arkasına çok iyi sarktı ancak tutunamadı. 'Burada gol atmak çok zor' diyen Hakan, bu sefer şansını bir de Parma'da denemek istedi.<br />
<br />
La Gazzetta dello Sport, Parma transferini 'Şükür, İtalya'dan intikam almak istiyor' sözleri ile manşetlerine taşıdı. 2002 yılı içindeydik ve Dünya Kupası yaklaşıyordu. Hakan Şükür'ün Parması felaket top oynuyordu. Küme düşme hattının etrafında dolanıyor, 4-5-6 gol yiyerek sahadan ayrılıyordu. Frey, Fabio Cannavaro, Luigi Sartor, Nestor Sensini, Sabri Lamouchi, Alain Boghossian, Hidetoshi Nakata, Matias Almeyda, Johan Micoud, Marco Di Vaio, Patrick M'Bomba ve Savo Milosevic gibi önemli isimlerin yer aldığı kadro toparlamasını bildi. Hakan Şükür'ün Bologna ve Brescia maçlarında gol atma başarısı gösterdiği Parma o sezon ligi 10. bitirirken İtalya Kupası'nın da sahibi oldu. Şükür, en azından bu macerayı kupayla kapattığına şükretti ve İngiltere'nin; Blackburn Rovers'ın yolunu tuttu.<br />
<br />
<b>EMRE BELÖZOĞLU & OKAN BURUK (Inter)</b><br />
<br />
Galatasaray, Kopenhag'da bir ömür boyu konuşulacak bir mücadele sonrası İngiliz devi Arsenal'ı yenerek UEFA Şampiyonu olmuştu. Final maçında kırmızı kart cezalısı olduğu için forma giyemese de Emre'nin sezon boyunca gösterdiği müthiş performans onu bu başarının mimarlarından birisi yapmaya yetti. Okan Buruk ise orta sahanın dinamosuydu adeta. Zaten UEFA zaferi sonrası sözleşme yenilemeyip bedelsiz olarak Inter'in yolunu tuttuklarında asıl yıldız transfer olan Okan'a İtalyanlar 'motor' lakabını vermişti. Evet, yıldız Okan'dı. Emre ise henüz 21 yaşında gelecek vaat eden genç yetenekti. Ancak işler tersine döndü ve Çizme'ye damgasını vuran isim Emre oldu. Okan, Milano ekibinin yedek kulübesi için ideal bir isim haline geldi. Emre'nin meşhur Lazio maçı -ki o maçta attığı aşırtma golü 2003 yılında San Siro'da atılan en güzel gol seçildi- İtalya'nın Anadolu kulüplerine karşı oynanan maçta 90 dakika boyunca koşması, hırsı ile unutulmaz performansları varken Okan'ın hemen hemen hiçbir maçta akıllarda kalacak etkisi olmadı.<br />
<br />
İtalyanlar Emre'nin performansından zaman zaman o kadar etkilendiler ki ne lakap vereceklerini bulamadılar. Hakan Şükür için 'Boğazın Boğazı' demek yeterli gelmişti ancak Emre'ye 'Topkapı Elması', 'Boğazın Maradonası', 'Mükemmel Bücür' ve yine Maradona'dan yola çıkarak 'Diego' lakaplarını taktılar. UEFA tarafından Avrupa Futbolu'nun Oscarlarına aday gösterildi. Barcelona'dan Cocu ile takası gündeme geldi. Inter formasını 4 sezon boyunca sırtında taşıdı ve hala Milano kentinin mavi yakasında iyi hatıralarla anılıyor.<br />
<br />
Emre'nin Inter'e vurduğu damga, biraz da Okan'ın sönük kalmasına neden oldu. Okan genellikle ikinci adam ya da Emre'nin ekürisi olarak kaldı. Adı her transfer döneminde farklı bir takımla anıldı, İtalya içi takas haberlerinde ilk onun ismi yazıldı. Eğer gündemde transfer yoksa Esra Eron'la yaşadığı aşk magazin sayfalarını süsledi. Futbolu mu? 2-1 yenildikleri Chievo maçının 33. dakikasında gördüğü kırmızı kart fişinin çekilmesine neden oldu. O maçın ertesi senesi de, bir önceki sene 'asla gitmem' dediği Beşiktaş'a imza attı.<br />
<br />
<b>ÜMİT DAVALA (AC Milan, Inter)</b><br />
<br />
Türkçesi ne yazık ki güvenilirlik açısından zayıf kalan Wikipedia'nın futbolcu sayfalarında, kariyer rakamlarına yer verilmeseydi Ümit Davala'nın Afyonspor, İstanbulspor, Diyarbakırspor, Galatasaray, AC Milan, Inter ve Werder Bremen şeklinde ilerleyen hayatı etkileyici olabilirdi. Ancak 2001 yılında Fatih Terim'in isteğiyle Galatasaray'dan AC Milan'a transfer olan Ümit Davala'nın uzun saçlarını tutan bantı dışında kırmızı-siyahlı forma ile bırakabildiği hiçbir etki olmadı. Kendi ifadesi ile 'sahaya çıktığında dizlerini titreten' San Siro'da 10 maça çıkabildi. Daha sonra Inter'e transfer oldu ama sadece bonservisin kulübe ait olduğunu ifade eden dosyalar İtalya'da kaldı. Kendisi bir sezon Galatasaray'da bir sezon da Werder Bremen'de kiralık olarak oynadı. 2004'te Werder Bremen bonservisini alsa da sakatlıklar yakasını bırakmadı, Davala futbolu bıraktı.<br />
<br />
<b>EFSANELER</b><br />
<br />
<b>Metin Oktay (Palermo): </b>Galatasaray'ın bayrak ismi Metin Oktay'ı Palermo, Roma, Lazio ve dönemin takımı Spal istiyordu. Kuruçeşme adasında Refik Selimoğlunun başkanlığında yapılan toplantı sonucu Oktay'ın 500 bin lira karşlığında bu İtalyan takımlarından bir tanesine satılması kararlaştırıldı. O sırada İstanbul'a bizzat gelen Palermo teknik direktörü Remondini, Metin Oktay'ı ikna etti. Yapılan toplantıda 500 bin lira bonservis bedeli belirlense de Palermo ile Galatasaray 300 bin lirada okeyleşti. Sadece 12 maça çıkıp 3 gol atabildiği Sicilya takımına katılmak üzere gittiği İtalya'da Oktay'ı başkan İvizzi ve ikinci başkan Salvatore karşıladı. Ülkeye döndüğünde ise efsane isim attığı gollerden değil kazandığı paradan bahsediyordu.<br />
<br />
<b>Can Bartu (Fiorentina, Venezia, Lazio):</b> 1956-61 yılları arasını Fenerbahçe'de geçiren Can Bartu, 1961 yılında Fiorentina'ya transfer oldu. Devam eden 6 seneyi Venezia ve Lazio formaları giyerek de geçirdi. 1967'de yeniden Fenerbahçe'ye dönene kadar 100'ün üzerinde maça çıkan ve İtalyanlar tarafından 'Sinyor' lakabını alan Bartu, 16 da gol atmayı başardı. Emre Belözoğlu'nun dışında İtalya'daki en kariyerli isim diyebiliriz. Lecco'yu 2-0 yendikleri maçta yaptığı asist o kadar beğenildi ki, 'Altın tepsi de gol pası veren Türk' başlığı atıldı adına... İki yıl için anlaştığı Fiorentina'dan 75 bin dolar kazanan Bartu, taraftarların tepkisine rağmen Lazio'ya transfer oldu. Lazio'da da futboluyla beğenilen Sinyor halen Roma'da hatırlanan bir isim.<br />
<br />
<b>Şükrü Gülesin (Palermo, Lazio):</b> İtalya'ya transfer olan ilk Türk futbolcusu. 1950 yılında Beşiktaş'tan Lazio'ya giden ancak yabancı kotası nedeniyle Palermo'ya kiralanan efsane forvet, 1.91 cm boyu ve 100'e yakın kilosu ile İtalyan defanslara korku salmıştı. Palermo'nun güncel internet forumlarında 'gulesinsukru' kullanıcı adına sahip gençlerin bulunması takımda ve şehirde bıraktığı etkinin derecesini gösteriyor. Palermo'da 1950/51 ve 1952/53 sezonlarında forma giyen Gülesin toplamda 50 maça çıkıp 20 gol kaydetti. Kimi zaman Yunanistan'ın Atlitiki gazetesinin haberine göre 'bazı nahoş' olaylara karıştığı için kadro dışı bırakılan, kimi zaman 'hayatının sonuna kadar İtalya'da yaşamak istediğini' açıklayan efsane forvet Lazio'nun kendisine şans vermeyip, Palermo'ya kiralamasının yarattığı hezeyanı 1965'te Milliyet'teki köşesinde şöyle anlatıyordu: "Lazio maçı öncesi teknik direktör Viani'ye 'Sinyor, beni Lazio'ya karşı santrafor oynat, seni mahcup etmeyeceğim' dedim. Bunu nasıl anlatmış, nasıl söyleyebilmiştim! Elimle 5 işaretini yaparak ve gözlerimle gol atacağımı vaad ederek... Sonunda Viani inandı bana, 9 numaralı formayı giydim, çıktım sahaya. İki gol attım, biri kornerden... Lazio'yu 2-1 yenmiştik. Halk maçtan sonra sahaya girdi. Palermoluların omuzlarında 'Viva Turko' sesleri arasında bir kumandan gibi soyunma odasına getiriliyordum"<br />
<br />
*Futbol Extra Dergisi Eylül sayısında yayınlanmıştır.Serkan Akkoyunhttp://www.blogger.com/profile/14228180889068775711noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7297156284743425515.post-55855202166197283362012-10-02T16:20:00.001-07:002012-10-02T16:20:42.955-07:00Bundan sonra kesinlikle Real Madrid!Filistinli futbolcu Mahmud Sarsak, 2009 yılında bir maç için Batı Şeria'ya gidiyordu. İnsanlık dışı uygulamaları artık uzayda nam salmış nasipsiz İsrail askerleri öncesinde ve sonrasında gösteremedikleri (çünkü yok) bir gerekçe ile futbolcuyu tutukladılar.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj4ecbU9IrCUPf30eDAq3NbfrrycOesWMip-T-RP6QWUM3VFEzeXO41J-mfqrJMHCnz0PrGnwBs8kGuKtiWRVNPkpfGokjGgaW9gBkmJupm2hFsxCFjQoS6HoH4fw2cvtKm8P4_srQrbFu-/s1600/etha-20121001-filistin-00_ext.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="212" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj4ecbU9IrCUPf30eDAq3NbfrrycOesWMip-T-RP6QWUM3VFEzeXO41J-mfqrJMHCnz0PrGnwBs8kGuKtiWRVNPkpfGokjGgaW9gBkmJupm2hFsxCFjQoS6HoH4fw2cvtKm8P4_srQrbFu-/s320/etha-20121001-filistin-00_ext.jpg" width="320" /></a></div>
<br />
Mahmud yaklaşık 6 ay boyunca ölüm orucuna girdi. Yapılan girişimler sonucunda geçtiğimiz aylarda serbest kaldı ve Allah'ın ona bahşettiği özgürlüğü elinden alan İsrail askerlerine lanetleri ile yurduna döndü.<br />
<br />
Mahmud'un bu yaşadığı olaylardan sonra Dünya futbol kamuoyu da gözünü Filistinli oyuncuya çevirdi. Reuters olayın sıcaklığını en iyi seviyede tutan kuruluş olurken İspanya'dan Mahmud'a ilginç bir teklif geldi. Katalanlar, Barcelonalılar Mahmud'u 7 Ekim'de oynanacak El Clasico'ya davet etti. Ancak oyuncu "Hayır gelmiyorum" dedi.<br />
<br />
Nedeni çok net ve davasına olan bağlılığını gösteriyordu. "Beni davet ettiniz ancak aynı maça İsrailli asker Gilad Şalit'i de davet ettiniz." Barcelona Mahmud'un kabir azabını yaşadığı topraklar için askerlik yapan Şalit'i de aynı maça davet etmişti. Şalit de 6 yıl önce direnişçiler tarafından kaçırılmış, suçsuz 1000 küsür Filistinlinin serbest bırakılması ile sapasağlam ülkesine teslim edilmişti.<br />
<br />
Bu ayrılıkçı ama ayrılsak da La Liga ile beraberizci Katalanlar'a karşı Hamas, 7 Ekim'deki maçı televizyonlardan yayınlamayacak. Başbakan Haniye de, "O kişi tanklardan masul sivil halka ateş açan bir insan. Pazar günü Barcelona'yı desteklemiyoruz" diyerek tepkisini ülkesine mal etti.<br />
<br />
Real Madrid cephesi ise daha uyanık; "Biz her zaman Filistin' yakın olduk. Oralarda futbol okulu da açacağız"Serkan Akkoyunhttp://www.blogger.com/profile/14228180889068775711noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-7297156284743425515.post-26601353351266651302012-03-17T08:02:00.001-07:002012-03-17T08:03:16.459-07:00Marx'ın aşk tanımı ve gündelik hayatKarl Marx. Oturup da sana burada kim olduğunu yazacak halim yok. Kızının -daha sonra kocası olacak- sevgilisi Paul Lafargue'ye yazdığı mektup da verdiği akıl ve öğütlerle, yaptığı aşk tanımına saygı duymaktan başka bir şey gelmiyor elimizden. Şimdi oturup kendi hayatına yorumladığında ne kadar zor geli değil mi?<br /><br />"<em>Kanımca, gerçek aşk kendisini ihtiyatla, alçak gönüllülükle, hatt aşığın idolü karşısındaki utangaçlğıyla belli eder, kesinlikle, tutkunun kapıp koyuverilmesinde ve erken bir samimiyet göstergesinde değil. Kendinizini savunmak için kreol mizacınıza sığnıyorsanız, benim görevim de mizacınız ile kızımın arasına sağduyuyu sokmak. Onun yanındayken Londra'nın enlemine uygun bir tarzda sevmeyi beceremiyorsanız, onu uzaktan sevmeye katlanmanız gerekecek."</em>Serkan Akkoyunhttp://www.blogger.com/profile/14228180889068775711noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7297156284743425515.post-86974952375844524592012-03-16T15:17:00.004-07:002012-03-16T15:34:01.182-07:00Ebrulimuharrem...Sesinize KurbanGünümün uyku dışında kalana hemen hemen her dakikasını geçirdiğim Twitter'da geziniyordum yine. '32 new Tweets' yazısının üzerine tıklayıp açılan 32 Tweet'i tek tek okumaya başladım. Kimisine öylesine göz geçiririm, kimisini ise dikkatlice okurum. Onlardan birisi olan İsmail Annıkızıl abinin (<a href="https://twitter.com/#!/01isot">https://twitter.com/#!/01isot</a>) attığı bir Tweet dikkatimi çekti. Bir Youtube klibi paylaşmış ve 'Bir kadın aynı anda hem Kader hem Güllü hem Katy Perry hem de Beyonce olabilir mi? Oluyormuş...' yorumunu yapmıştı. Dedim ki nedir bu? İyi ki de demişim...<br /><br />Daha sonralardan araştırdığımda Londra'da yaşayan ve sanırım evli bir de güzel çocukları olan Ebru&Muharrem isimli iki süper insanın kurduğu 'Ebrulimuharrem' grubunun şarkısı ile karşılaştım. Adını benim de onlarla birlikte duyduğum 'Funky Arabesk' tarzında müzik yapıyorlarmış. Ben tarzından marzından anlamam. Hayatımın büyük bir bölümünde Arabesk dinledim. Arabesk yaşadım. Müslüm Gürses'i entellerle paylaşamadım. İbrahim Tatlıses'e kro diyenlerle kavga ettim. İsmail YK ile ilgili yapılan zeka pırıltısı yoksunu esprileri göğsümde karşılayıp uzun uzun cevap verdim. Etkin, Erol Budan, Bergen dinleyerek sabahladım. Azer Bülbül öldüğünde (Cihat Akbel sus!) gelen taziye mesajlarını yanıtladım. Ez cümle, sana göre 'seviyesiz müzik zevkim'le birlikte bu iki sese ( Muharrem baba kusura bakmasın ama özellikle Ebru'nun sesine) tutuldum.<br /><br />Youtube'da yüklü olan tüm şarkılarını dinledim. Twitter'da kendilerini bulup hislerimi aktardım. Etrafıma da paylaşmaya başladım. Halen de sabah akşam son ses 'kurtar ya'rab...' diye inletiyorum Beşiktaş çevresini...<br /><br />Hala duymayan, dinlemeyen varsa geç kalmasın. Biliyorum hak ettikleri değeri görecekler. Popüler olacaklar. Maalesef o zaman ben kendileri hakkında çok fazla konuşmayacağım. Her popüler olan şey gibi (Leyla ile Mecnun en yakın örneği) ilk günlerinden beri takip ettiğim bu ikiliden de soğuyacağım. Neyse şimdi keyfini çıkarmaya devam edelim<br /><br />Kurtar Ya'Rab<br /><a href="http://www.youtube.com/watch?v=OWl9jrgvg6Q">http://www.youtube.com/watch?v=OWl9jrgvg6Q</a><br /><br />Henüz demo ama muhteşem bir şarkı olacak; Yağmur Yağar İnceden<br /><a href="http://www.youtube.com/watch?v=0gqreWF0uTw&feature=related">http://www.youtube.com/watch?v=0gqreWF0uTw&feature=related</a>Serkan Akkoyunhttp://www.blogger.com/profile/14228180889068775711noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7297156284743425515.post-53450768657766522782012-02-11T15:02:00.000-08:002012-02-11T15:05:39.954-08:00Trabzonlu Fabregas; Oğuzhan Özyakup<span style="font-style: italic; " ><b>Futbol Extra'nın Kasım sayısına Oğuzhan'ı yazmıştım. O zamanlar Milli Takım'a seçilmesi gibi bir durum söz konusu değildi. Yazı da bu ana temaya göre yazıldı ve buna göre okunmasını tavsiye ederim. </b></span><br /><br />Genç takım karşılığının fazlasıyla karşılığı olan Arsenal'in geçtiğimiz günlerde oynadığı Lig Kupası maçında formasını giyen bir futbolcu diğerlerine göre bize daha yakındı. Trabzonlu bir ailenin oğlu olan Hollanda vatandaşı ve Hollanda Milli Takımı forması giyen Oğuzhan Özyakup kırmızı beyazlı forma ile çıktığı mücadelede bir de asist yaparak dikkatleri üzerine çekti.<br /><br />Hollanda'nın Zaandam kentinde 1992 yılında dünyaya gelen Oğuzhan, futbolculuk kariyerine ilk adımı 10 yaşındayken ülkenin kuzeyine doğru yol alarak gerçekleştirdi. AZ Alkmaar altyapısında top tekmelemeye başlayan “Ozzie” lakaplı genç orta saha oyuncusu burada geçirdiği 6 yılda basamaklı birer birer, hızlı ancak kendinden emin çıktı.<br /><br />AZ Alkmar rezerv takımında iken kendisinin hemen hemen her maçını izleyen bir isim, Oğuzhan'ı kadrosuna katmak isteyen Barcelona, İnter gibi kulüpler yerine çalıştığı takıma transfer etmek için öncelik kazanacaktı: Steve Rowley. Arsenal scout ekibinin başındaki isim olan Rowley Ozzie'ye Arsenal formasını giydirmek için sözleşme sunduğunda tarihler 2008'i gösteriyordu ve Arsenal'in transfer teklifini yıllar önce geri çeviren Karşıyaka kalecisi Malik Yaylım'ın aksine bu sefer bir Türk asıllı oyuncu Topçular'ın teklifini kabul ediyordu.<br /><br />Arsenal'e geldiğinde yaşı henüz 16 olmasına rağmen AZ Alkmar kariyer öncesi olduğu gibi gurbet hayatına alışmaya başlamıştı. Zaten ailesi de gurbetçi değil miydi? Koyu Trabzonspor taraftarı bir babanın oğlu olan Oğuzhan Arsenal'le eğitim bursu da içeren 2 yıllık bir sözleşme imzalayıp U16 takım kadrosuna dahil edildi. Buradan sonrası ise Oğuzhan için adeta peri masalı gibi. 3 yıl içinde önce U16'da başlayan kariyeri daha sonra U18'de devam etti. Burada 12 maç ve 4 gollük performansı sayesinde Arsene Wenger'in dikkatini çekmeyi başardı. Zaten kendisi de Arsenal'e gelmesindeki en büyük etkenin Wenger olduğunu röportajlarında sıkça belirtiyordu.<br /><br />Arsene Wenger'in böylesine yetenekli ve çalışkan bir futboluya karşı duyarsız kalmasının imkanı olmadığı su götürmez bir gerçekti ve öyle de oldu. Oğuzhan henüz 19 yaşındayken Arsenal ile 3 yıllık profesyonel sözleşmeye imza attı. Arsenal resmi sitesinde “Harika bir oyun anlayışı ve orta sahanın merkezi” diye tanımlanan Oğuzhan kendisine Roman Riquelme ve Zinedine Zidane'ı örnek alıyor olsa da aslında içten içe “yeni Fabregas” olmak istiyor. Arsenal taraftarları tarafından da Fabregas'a benzetilen genç oyuncunun kaderi de Cesc'ten farklı ilerlemiyor. İspanyol yıldız gibi o da 15 yaşında Arsenal kapısından içeriye girdi ve onunla aynı bölgede, benzer futbol stili ile görev yapıyor.<br /><br />Arsenal'deki aile ortamının kanıtı niteliğinde cümleler ile neden Londra'yı seçtiğini belirten Oğuzhan'ın en iyi anlaştığı isimlerin başında Robin Van Persie geliyor. Aynı ülkenin milli takımlarına hizmet etmelerinin de bunda payı olduğu gerçeğini yadsımamak gerekiyor. Oğuzhan hemen hemen her kademesinde formasını giydiği Hollanda Milli Takımı'nda kaptanlığa kadar yükseldi, tabi ki şimdilik alt yaş gruplarında. Henüz 15 yaşındaki iken U17 takımının da formasını giyen Ozzie bununla da yetinmedi kendisinden 2 yaş büyüklere kaptanlık yaptı. Türk Milli Takımı'nı neden seçmediği konusunda ise tavrı net: “Biz, futbola yeni başlamadık ki, çocukluğumuzdan beri futbol oynuyoruz. Bizi görüpte görmemezlikten gelenler, önce kendilerini yargılasınlar.”<br /><br />Milli Takım gibi hassas bir konuda bu kadar açık ve net konuşan oyuncu, Hollandalı otoriteler tarafından gelecekte Hollanda futbolunun en önemli yıldızlarından birisi olacak. Oynadığı alt yaş gruplarında kaptanlığın yanı sıra 10 numaralı formayı da giyen Oğuzhan'ın Türk Milli Takımı'nı seçmesi gibi bir niyeti ise yok; “Nasıl Türk kökenli olduğumdan onur ve şeref duyuyorsam, Hollanda Milli takımının formasını giymekten dolayı da onur ve şeref duyuyorum”.<br /><br />İleriki yıllarda milli takım adına Mesut Özil gibi elimizden kaçırdığımıza çok üzüleceğimiz isimlerin başında gelecek olan Oğuzhan Özyakup, Arsenal A Takımı'na da yavaş yavaş ısınıyor. İngiltere Premier Lig gibi zorlu bir platforma 1.78 boyu ve güçlü fiziği ile gayet rahat uyum sağlayacaktır. U17 forması ile 2008 Avrupa Şampiyonasında kaptanlık pazubandı kolunda mücadele veren Oğuzhan için Almanya U19'u forması giyen Sametler, Emreler gibi çok pişman olabiliriz.Serkan Akkoyunhttp://www.blogger.com/profile/14228180889068775711noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7297156284743425515.post-78915581502675115972012-02-10T06:50:00.000-08:002012-02-10T07:05:04.929-08:00Che'nin takımları<div style="text-align: center;"><br /></div><div style="text-align: left;"><span style="font-size: 100%; font-family: Georgia, serif; ">Demiryolu çalışanı bir işçinin oğlu olan Alberto Korda, 1960 yılında Che Guevara’nın meşhur fotoğrafını çektiğinde onun bu eserinin zaman içerisinde ne kadar önemli bir simge haline geleceğini tahmin edememiştir büyük bir ihtimalle. Bu poz, kapitalizmin elinde bir meta haline gelmiş olsa da değerini bilenlerin gözlerinde halen gerçek anlamını korumakta. Her ne kadar Doktor Che’yi hiç anlamadan Devrimci Che’nin hayranı olan nesiller yetişmiş ve bu nesiller tribünleri doldurmuş olsa da bazı takımların taraftarları için kabul edilemez futbol düzenini inkar etmenin en önemli dışavurumu stadyumlarda onun ismini ve meşhur pozuyla beraber görüntülerini dalgalandırmak halen geçerliliğini koruyan bir aktivite.</span></div><div style="text-align: center;font-family: Georgia, serif; font-size: 100%; font-style: normal; font-variant: normal; line-height: normal; "><br /></div><div><span><span style="font-size: 100%; margin-right: auto; margin-left: auto;"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 236px; height: 320px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhkmQXmEhHYyzVBWOCsWHMYxL-rhSHNYUD-tqcrIJTq0XjGFQ9hQ2KRRzjKldHBBY9xdc0oZS6x9mKrX_SMk3aofVKQ-VPGHeJ1HweAyC-U3F9LIxpsHia3OGr1zDVCfblGxfU9aHn-1CnM/s320/Glasgow_Guevara_by_CitizenWolfie.jpg" border="0" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5707520252415488882" /></span></span></div><div><div style="text-align: center;"><br /></div><br /><b style="font-family: Georgia, serif; font-size: 100%; font-style: normal; font-variant: normal; line-height: normal; ">Glasgow Celtic</b><br /><br /><span><span style="font-size: 100%;">Celtic, malumunuz. Bu sayfaya geldiyseniz zaten size Celtic’in nasıl bir takım olduğunu, tarihini vs. anlatmaya kalkarsam büyük ihtimalle kapatıp diğer değerli y</span></span><span style="font-size: 100%; font-family: Georgia, serif; ">azılara geçeceksinizdir. Yeşil-beyaz (ara ara da açık kahverengi) renklerin hakim olduğ</span><span style="font-size: 100%; font-family: Georgia, serif; ">u tribünlerde her zaman kara kaşları ve kara seyrek sakallarıyla Che’ye rastlama şansınız vardır. İskoçya’nın hatta Britanya’nın en eski halkı Kelt’lerin mirasını taşıyan Celtic için Che’den daha da vurucu bir önder seçilemezdi zaten. Başkaldırı ve isyanın, kendi kültürüne yabancılaştırılma çabalarına karşı koymanın örneği Celtic, Liverpool ve Livorno ile beraber Che’nin belki de yaşasaydı taraftarı olacağı kulüplerden birisi olurdu.</span></div><div><div></div><div style="text-align: center;"><br /></div><span style="font-family: Georgia, serif; font-size: 100%; font-style: normal; font-variant: normal; line-height: normal; font-weight: bold; ">AS Livorno</span><br /><br /><span><span style="font-size: 100%;">Toscana’nın liman kenti, İtalyan Komünist Partisi’nin kurulduğu Livorno’nun futbol takımı taraftarları, tribünde Che değil de Musollini pankartla</span></span><span style="font-size: 100%; font-family: Georgia, serif; ">rı açmalıydı tabii ki? Türkiye’ye de taraftarı olduğum Adana Demirspor sayesinde ayak basan Livorno için aslında daha farklı bir tanımlama yapmamız gerekiyor. Eğer Livorno kurulduğunda Che Guevara İtalya’ya gitmiş olsaydı bir kızıl forma giymeyi ihmal etmezdi! Tribünlerinde Che dışında Filistin bayrakları, antifaşist öğeler ve akla gelebilecek her türlü ‘insani’ olgunun bulunduğu bu güzel takımın bir diğer özelliği de ülkemizde ‘Forza Livorno’ adlı bir oluşumla temsil ediliyor olması.</span></div><div><br /><b style="font-family: Georgia, serif; font-size: 100%; font-style: normal; font-variant: normal; line-height: normal; ">Olimpik Marsilya</b><br /></div><div><div style="text-align: center;"><div style="text-align: left; "></div><div><br /></div></div><span><span style="font-size: 100%;">2002-2004 yılları arasında Marsilya forması giyen Fabio Celestini’nin hayatı boyunca onunla yaşamak istemesi nedeniyle koluna yaptırdığı Che dövmesinden yola çıkarak Marsilya bölgesindeki hayranlığı tahmin edebiliriz. Marsilya şehri, ülkenin en kozmopolit ve göç alan bölgelerinden birisidir. Fransız olmayan bir çok insan yaşar. Che’nin takımlarının ortak özelliklerinden birisi de budur aslında; totaliter yapıya uymayan, tek tipçilikten uzak komün bir hayat şekli. Marsilya’nın biraz da Che’yi sahiplenm</span></span><span style="font-size: 100%; font-family: Georgia, serif; ">esinde ezeli rakibi PSG’nin başkent takımı olması ve onların gözünde devleti simgelemesinin de etkisi olduğunu belirtmek gerekiyor.</span></div><div><div></div><div style="text-align: center;"><br /></div><div><img src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiR2-iiCDRo7EfjZJesDjXo1oSKuGQTGWFwBl9gFRb35dqG5kNxdHyJxXrRVeYCNaVEjOeKZBZqy_QuSStSzp8h6zBjykNWBjmWIyW64r7RYab1dvbGlsBdvEyDEsWS0gEerE6s8vwOKX9A/s320/st-pauli.jpg" border="0" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5707520435201559666" style="font-size: 16px; font-family: Georgia, serif; display: block; margin-top: 0px; margin-right: auto; margin-bottom: 10px; margin-left: auto; text-align: center; cursor: pointer; width: 320px; height: 241px; " /><div></div></div><div style="text-align: center;"><br /></div><div></div><b style="font-family: Georgia, serif; font-size: 100%; font-style: normal; font-variant: normal; line-height: normal; ">Sankt Pauli</b><br /><br /><span><span style="font-size: 100%;">Dünya futbolunun Livorno kadar ilgi çeken ve sahadaki oynadığı futboldan yani başarı kıstasından bağımsız takip edilen ekibi St. Pauli’dir. Hamburg’un aynı adı taşıyan aslında kilisesi ile meşhur fakat en ‘tekinsiz’ bölgesine ait futbol takımı olan St. Pauli, komünizmden ziyade antifaşist daha da öznel olarak antinazist yapısıyla bilinir. Eski başkanının eşcinsel bir tiyatro sahibi olması, Hitler’in katlettiği insanlar için anıt dikmesi, FIFA’nın tanımadığı ülkeler için bir dünya kupası organize etmesi… Che için biçilmiş kaftan olmadı sadece bunlardan da ibaret değil; 1910 yılında kurulan kulüp Orta Amerika’daki ayaklanmalarda yerel halka destek sağlamıştır!</span></span><br /><div><div></div></div><div style="text-align: center;"><br /></div><b style="font-family: Georgia, serif; font-size: 100%; font-style: normal; font-variant: normal; line-height: normal; ">Adana Demirspor</b><br /><br /><span><span style="font-size: 100%;">Yakın tarihe kadar Türkiye’nin muhalif (?) duruşa sahip tribünü olarak Beşiktaş’ın Çarşı’sı bilinirdi. Ancak eli klavye tıklayan, gözlerinde ciddi bir sorun olmayan her futbol severin de takdir edebileceği gibi Adana Demirspor tribünleri ile aralarında ciddi bir fark var. Livorno’nun Adana’ya gelişi ve düzenlenen dostluk maçındaki sahneler, Che’nin belki de varlığından haberi bile olmadığı Adana’da ne kadar sevildiğinin bir kanıtıydı. Adana, Türkiye’nin bir nevi Marsilya’sı. Bulunduğu bölgenin en çok göç alan v</span></span><span style="font-size: 100%; font-family: Georgia, serif; ">e köken olarak Roman, Kürt, Arap bir çok insanı barındıran kozmopolit yapısı Adana Demirspor tribünlerine de yansıyor. Şimşekler Grubu, hem takımın işçi kökenli olması hem de bu insan özlü tribün yapısı nedeniyle Che Guevara’yı mümkün mertebe tellerden indirmemeye, atkılardan eksik etmemeye çalışıyor.</span></div><div><span><span style="font-size: 100%;"><br /></span></span></div><div><div><img src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiubvqk3yB_-eYXrsUHa8SrlViOuB2437muosvAQr3tz4TwMIXtyIScNITL9vO9d0WG3HjhHGjvTP56Pz_G_wi3efDuLthXH56zd9JMhTmOSwtLkdsacauA2gfp8cYxQ3D4uxHgA_R3O2A7/s320/490-326.jpg" border="0" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5707520660008933538" style="display: block; margin-top: 0px; margin-right: auto; margin-bottom: 10px; margin-left: auto; text-align: center; cursor: pointer; width: 320px; height: 213px; " /></div></div><div><br /></div>Serkan Akkoyunhttp://www.blogger.com/profile/14228180889068775711noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-7297156284743425515.post-71355182142698557692012-01-29T14:40:00.000-08:002012-01-29T14:43:17.708-08:00Futbol Kürtçe de Futbol Demektir..İki arada bir derede kalmışların ellerinden çıkan yazıların konuları da bir türlü çıkış yolu bulamaz. Onlardan birisi olarak 24 yıllık hayatımın üçer beşer senelerini farklı farklı illerde geçirdim. Doğduğum ve kendime memleket bellediğim Adana'nın dışında beş senemi Diyarbakır'da dört senemi de Malatya'da geçirdim. İki arada kalmışlıklarımı da işte buralarda yaşadım. Ne onlardan olabildim ne de bana ait bir biz vardı. İnsanlarla ortak bil dala tutunma adına futbola gönül verdiğimiz çocuk yaşlarda tanımaya başladım işte bu yazının konusunu; Kürt futbolunu... <p></p> <p class="MsoNormal">Kürt kelimesinin bile rahatlıklar kullanılamadığı bir ülkede bazı şeyleri göze alarak kaleme bu satırları yazdırmak lazım. 2009/2010 sezonunda lige veda eden Diyarbakırspor'un bayrağının tutturulmaya çalışıldığı Kürt futbolu halen kimlik sahibi değil. Diyarbakıspor da zaten son tecrübesinin ardından gelen süreçte toparlanması zor bir hal aldı. Ligdeyken rakip takım tribünlerinden maruz kaldıkları faşist saldırılar ve bir süre sonra verdikleri aynı düzeydeki karşılıklar, kimi zaman da provokasyona kapılmaları nedeniyle zaten saha içinde oynanan futboldan çok saha içine giren taraftarları ile gündeme geliyorlardı. Türk futbolunun ve milli takımının ön libero ihtiyacının %75'ini karşılayan Kürt futbolu kendi kimliğini, kültürünü de yaşayabildiği gibi ancak uzak diyarlarda bulabiliyor.</p><p class="MsoNormal"></p><p class="MsoNormal"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg3EsJ0ljUpkDPwrWzM1wSz4KUtAzT5Y-_6LvnpdgO8e_nzJN4LMt7ERK9TOITotY5N8VuqBb9qL4r4_VkWoc7KlWzVkqrNl2uIJyL7IRvusWHIGNbpqW6cdbl2dFN0pHrBAGqYYweHREuS/s1600/138928-diyarbakirspor---bursaspor-gerginlik--16.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 320px; height: 213px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg3EsJ0ljUpkDPwrWzM1wSz4KUtAzT5Y-_6LvnpdgO8e_nzJN4LMt7ERK9TOITotY5N8VuqBb9qL4r4_VkWoc7KlWzVkqrNl2uIJyL7IRvusWHIGNbpqW6cdbl2dFN0pHrBAGqYYweHREuS/s320/138928-diyarbakirspor---bursaspor-gerginlik--16.jpg" border="0" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5703188025104234866" /></a></p><p class="MsoNormal"></p><p class="MsoNormal"></p><p></p> <p class="MsoNormal">İsveç üçüncü liginde mücadele eden, 2004 yılında Mardinli Ramazan Kızıl tarafından kurulan Dalkurd da onlardan birisi. Adını bağlı olduğu Dalarna bölgesi ve malum Kürt kelimesinin birleşiminden alan bu takım kadrosunda İsveç vatandaşı altı tane de Kürt (Mardinli) oyuncu bulunduruyor. Bir dönem İsveç birinci ligine kadar yükselen Dalkurd, arması ve renkleri nedeniyle malum çağrışımları ve Milliyetçi kesimi rahatsız edecek refkleksleri harekete geçiriyor. Bu yüzden de sanırım son olarak Van depreminde bölge halkına 100 bin euroluk yardım yapan kulübün basın ile ilişkisi de yüksek ihtimalle aynı nedenden dolayı pek sıkıfıkı (!). Biz de Beşiktaş ile dostluk maçı yapacağı söylendiği zaman bile "Ne gerek vardı şimdi?" iç ses sorusunu akla getiren Dersimspor'a karşı önyargılar kırılmamışken ya da Türkiye Kupası'nda Galatasaray'la eşleşen Adana Demirspor'a "Siyasi görüşünüzü Adana'da bırakıp gelin" diyen kafalar çalışırken Dalkurd'un ses getirmesi oldukça zor görünüyor.</p> <p class="MsoNormal">Bazı konulara girmek içinden çıkılamaz bir hal alıyor. Kafamdaki bir takım sorulara cevap bulmakta zorlanıyorum. Süper Lig'de uysal Gaziantep şehri dışında neden Güney Doğu takımı olmadığı, Euro 2016'ya aday olan Türkiye Futbol Federasyonu'nun neden Konya'dan ötede bir şehir seçmediği ve neden hala Güney Doğu'nun her takımının taraftarı için "PKK dışarı!"?</p> <p class="MsoNormal">Varsa bir bilen geri gelsin...</p>Serkan Akkoyunhttp://www.blogger.com/profile/14228180889068775711noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-7297156284743425515.post-25204676944028189512011-12-25T07:27:00.000-08:002011-12-25T07:38:56.570-08:00Gezegenler Tanrılar Futbol Oynarken Oluşmuştur!<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhRT68Of_OVzmDRkK9rd4S65DD_86Hp8DJzoQ-MDTQtBsiJxUaski7yg7GUziIeOBrAHFZl6Wxm01wJhcLmXuiFZzODgZmc6rtUisEB3LFbLoKH9wdBvSbVHw-Y_tYK4S-dL-W3aZ4JtWeA/s1600/soocer-in-space.jpeg" onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 320px; height: 240px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhRT68Of_OVzmDRkK9rd4S65DD_86Hp8DJzoQ-MDTQtBsiJxUaski7yg7GUziIeOBrAHFZl6Wxm01wJhcLmXuiFZzODgZmc6rtUisEB3LFbLoKH9wdBvSbVHw-Y_tYK4S-dL-W3aZ4JtWeA/s320/soocer-in-space.jpeg" border="0" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5690090380743012226" /></a><br /><div>İrlandalı yazar Richard Steele (1672-1729) bir makalesinde gezegenlerin oluşumunu, tanrılar futbol maçı yaparken ortaya çıktığına dayandırarak, tabii ki futbolun bilimsel ve edebi makalelerde sıkça yer almasından rahatsız olarak alaycı bir dille kaleme almış;</div><div><br /></div>"<span class="Apple-style-span" style="font-family:verdana;"><i>Günün birinde, ikinci dereceden tanrılar maç yapmaya karar verir. Uçuşup duran çok miktardaki atomu hamur gibi yoğurarak, bu hamurdan yedi adet küre yaparlar. Oyunun başında bu kürelerin her birine öyle sert vururlar ki, gözden kaybolan her küre uzayın derinliklerinde kendi yörüngesini bulur. Derken, Tanrılar küreleri nefes nefese kovalamaya başlar. Küreleri nihayet yakaladıklarında, her birine kendi adlarını verirler: Satürn, Jüpiter, Mars, vs.</i></span>"*<div><br /></div><div><i><span class="Apple-style-span" style="font-size:85%;">*Theo Stemmler/Kleine Geschichte des Fußballspiels (Çeviri: Necati Aça)</span></i></div>Serkan Akkoyunhttp://www.blogger.com/profile/14228180889068775711noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7297156284743425515.post-85067461458439008872011-12-10T16:16:00.000-08:002011-12-10T16:48:10.901-08:001899'da başlayıp 1900'de biten maç<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjzKlSkIRgcI7t7RJWnhUX6CaSNJdUEM9AvfQ0CI_o7WEW1a9_-tMUxdiO5t-HPBMvjM8CpvYVXbA-vZuTkfRm5Mw_O0vGCqoIo14iJKbv2t7eEbenyo0TxULzmcUO2RsY_58g7Hcwv0Szl/s1600/WHpuddefoot2.jpg" onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 320px; height: 278px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjzKlSkIRgcI7t7RJWnhUX6CaSNJdUEM9AvfQ0CI_o7WEW1a9_-tMUxdiO5t-HPBMvjM8CpvYVXbA-vZuTkfRm5Mw_O0vGCqoIo14iJKbv2t7eEbenyo0TxULzmcUO2RsY_58g7Hcwv0Szl/s320/WHpuddefoot2.jpg" border="0" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5684665895136550930" /></a><br />Tarihler 23 Aralık 1899'u gösterirken ezeli iki rakip Millwall ve West Ham United karşılaşıyordu. Bu, iki ekip arasında oynanan ikinci karşılaşmaydı aynı zamanda. Karşılaşmanın 69. dakikasında, Millwall 2-0 önde iken sahayı basan sis, 1899 yılının bitmesine 7 gün kala oynanan karşılaşmanın iptal edilmesine neden oldu. <div><br /></div><div>Verilen karar ise bu maçın futbol tarihine enteresan bir şekilde geçmek üzere olduğunun habercisiydi. Karşılaşma, dört ay sonra 28 Nisan 1900 yılında oynanacaktı. Yani "başka bir yüzyılda".</div><div><br /></div><div>Ve oynandı da. Memorial Ground Stadında oynanan karşılaşmanın kalan dakikalarında West Ham 1-0 galip geldi.</div><div><br /></div><div>Dünyanın en 'kanlı' derbilerinden birisi, bir yüzyılda başlayıp diğer yüzyılda biterek enteresan bir şekilde tarihteki yerini aldı.</div>Serkan Akkoyunhttp://www.blogger.com/profile/14228180889068775711noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7297156284743425515.post-11070041083523461062011-12-09T09:12:00.000-08:002011-12-09T09:56:35.373-08:00İngiltere'nin İlk Kadın Futbol Takımı<div style="text-align: center;"><br /></div><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhtHlEwEqhB5njYQI50msJf6B0Liy12FmmpmCTzZK5F3j4_CY5i-5kUTyKFgbIUVfkzCDPbgkaeE8yOUUN0ESp3Om8qGCsPsi6pc1H_lKy8kJAuzPP2DajTW7E19vzO_ZItZyqyzaQtEg-C/s1600/nettie_honeyball.jpg" onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 320px; height: 242px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhtHlEwEqhB5njYQI50msJf6B0Liy12FmmpmCTzZK5F3j4_CY5i-5kUTyKFgbIUVfkzCDPbgkaeE8yOUUN0ESp3Om8qGCsPsi6pc1H_lKy8kJAuzPP2DajTW7E19vzO_ZItZyqyzaQtEg-C/s320/nettie_honeyball.jpg" border="0" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5684186216263265202" /><div style="text-align: center;"><span class="Apple-style-span"><i>British Ladies Football Club (Soldan ikinci Nettie Honeyball)</i></span></div><div style="text-align: center;"><br /></div></a>İngiltere'de kadınlar arasında futbolun temellerini atan ilk ekip, yaklaşık 30 tane genç İngiliz kadındı. 1894 yılında Nettie Honeyball'un öncülüğünde British Ladies Football Club adıyla kurdukları futbol takımı, bu 30 genç kadının erkekler arasında bile devlet engeline maruz kalan futbolu cins ayrımına karşı bir duruş olarak kullandıkları yazılır kaynaklarda.<br /><div style="text-align: left;"><br /></div><div>Antrenmanlarını Hornsey'deki Alexandra Park'ta yapan ve antrenörleri de Tottenham'lı J. W. Julian olan İngiliz kadınların ilk maçlarını, onların futbol oynamasına karşı duran İngiliz Futbol Federasyonu yetkililerinin de aralarında bulunduğu yaklaşık 10.000 kişinin izlediği rivayet edilir. Şubat 1985 yılında Daily Skecth'e verdikleri röportajda, kadınların da erkekler gibi bu oyunu oynayabileceğinden ve seksist yaklaşımlara karşı durduklarından bahsediyorlar. Kabul etmek gerekir ki ilk futbolcu kadınlar, feministti. İngilizlerin ünlü feministlerinden Florence Dixie'nin başkanlığını yapmayı kabul ettiği kulübe verdiği mesaj da bunu destekler nitelikte: "Kadınlar da tüm kalpleri ve ruhları ile bu oyuna dahil olmalılar."</div><div><br /></div><img src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhc8aGgPWofjYzZrLfP8B8Ejte1GIn82ibTgrC8mGnOCu0qHR_VL6iNJLOU-AP0l-2HwFTmrtsJUo0gpsWEYUByy8sNOQIzl7u9CSm4TKtSdJrlPfoc21Nhe0RcvbTZEky7ZbZ8BSyVTxcz/s320/Women%2527s_Football.jpg" border="0" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5684187166475209314" style="float: left; margin-top: 0px; margin-right: 10px; margin-bottom: 10px; margin-left: 0px; cursor: pointer; width: 254px; height: 320px; " /><div>Feminist ve futbol aşığı kadınlar da olsalar ilk sorunlarından birisi maç yaparken ne giyecekleri yönündeydi. Fotoğraflardan da görüleceği gibi elbiselerini genelde rahatlık üzerine kurulu modellerden seçmişler. Bol bluzlar, rahat pantolonlar/etekler. Ancak hepsinde Ortodoks inançlarına uygunluk en temel dayanak olarak göz önünde bulundurulmuş. Hatta Güney ve Kuzey Londra kadınlarının arasında oynanan karşılaşma sonrası Manchester Guardian'da çıkan haberde: "Kadınların bu kıyafetleri nedeniyle futbollarının pek ilgi çekeceği söylenemez." cümlesi dahi kullanılmış.</div><div><div style="text-align: left;"><br /></div></div><div>Daily Sketch ise bu maçın sonucuyla ve oynanan futbolla ilgilenmiş: "Kadınlar arasında oynanan karşılaşmanın ilk dakikaları her şeyi ortaya koydu. Futbolda olması gereken hız, karar verme, beceri ve cesaret onlarda yoktu. Sadece sahada amaçsızca koştular. Sonuç olarak Kuzey Londra (kırmızılar) Güney Londra'yı (açık mavi ve beyaz) 7-1 mağlup etti."</div><div style="text-align: center;"><br /></div><div>Takımın Bury ile oynadığı ve 3-3 biten maçla ilgili ise The Bury Times: "Daisey Allen, daha önce oynadığı iki maçta olduğu gibi yine mükemmeldi. Bu ufaklığın sanki 4 ayağı var." cümlesini kullanmış. Bahsi geçen Daisey Allen, sadece 11 yaşındaymış.</div><div><br /></div><img src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh_pnCbtfGZT398gg-dDP3VDYLZ-s2QV7NB0inLW7ju6ZxXwbAEfCV2t5ON-2rq-BQQZug4haT99BI9WlR2oN3HOrvKe6LSO3sgPXvVdRHtL7W6XPhYH62j0AiRYQZPstJ4iCCVFN91Vxcp/s320/nettie_honeyball2.jpg" border="0" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5684186380494944770" style="display: block; margin-top: 0px; margin-right: auto; margin-bottom: 10px; margin-left: auto; text-align: center; cursor: pointer; width: 205px; height: 320px; " /><div><div style="text-align: center;"><i><span class="Apple-style-span">Nettie Honeyball</span></i></div><div style="text-align: center;"><i><span class="Apple-style-span"><br /></span></i></div><div><div style="text-align: left;">İngiltere'de kadın futbolunun 'annesi' olarak anılan Nettie J. Honeyball hakkında bu takımın kurucusu olduğu ve feminist olduğu dışında çok fazla bir bilgi yok. Eğer kaynaklar doğruysa, henüz 23 yaşında futbol kulübünü kurup 30 yaşında hayata veda ediyor. O öldükten bir sene sonra yani 1902'de de İngiltere'de kadınlar arasında futbol oynamak yasaklanıyor.</div><div><br /></div></div></div>Serkan Akkoyunhttp://www.blogger.com/profile/14228180889068775711noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7297156284743425515.post-79911520336016855872011-12-04T03:59:00.001-08:002011-12-04T04:07:56.221-08:00Futbol'un Filozofu; Socrates<span style="background: none repeat scroll 0% 0% white;color:black;" >Beyaz Pele Zico, Malatyaspor'a transfer olan ancak Malatya'nın İstanbul'da olmadığını öğrenince bir maç bile oynamadan kaçan Eder ve Falcao'lu 1982 Dünya Kupası finalisti Brezilya'nın uzun boylu, ince bacaklı, tarak değmemiş saçları ve kara uzun sakallı, takımın orta sahasının beyni Socrates...Hani Barcelona'nın mottosu var ya bir kulüpten daha fazlası diye işte Socrates de bir futbolcudan daha fazlası...</span><p style="margin-bottom:0cm;margin-bottom:.0001pt"><span style=" background:white;color:black;" ><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhiMGn6Rj1YtM8kLICK3kztaNrlkgv7oFwSyz6AV-F0UTmhQFQZcY2GuRsUgpl_HdyYALYwx5AUrdMDJpoOo0TeIYSLqNWp8iXtWdEdsr_w2lmImkKax9dt7WG9hrkMybK-Z6eX3wSWqeKv/s1600/socrates314.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 320px; height: 320px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhiMGn6Rj1YtM8kLICK3kztaNrlkgv7oFwSyz6AV-F0UTmhQFQZcY2GuRsUgpl_HdyYALYwx5AUrdMDJpoOo0TeIYSLqNWp8iXtWdEdsr_w2lmImkKax9dt7WG9hrkMybK-Z6eX3wSWqeKv/s320/socrates314.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5682241793186150130" border="0" /></a></span></p> <p style="margin-bottom:0cm;margin-bottom:.0001pt"><b style=""><span style="background: none repeat scroll 0% 0% white;color:black;" >Kitapların Arasında Yaşayan Bir Baba ve Üç Felsefeci Oğul</span></b></p> <p style="margin-bottom:0cm;margin-bottom:.0001pt"><span style="background: none repeat scroll 0% 0% white;color:black;" >Brezilya'nın Para kentinin başkenti, aynı zamanda da çizgi roman kahramanı Mister No'nun Manaus'a doğru yolculuğa başlamadan önce kalkış yaptığı liman kenti olan Belem'de Şubat ayının 19'unda yıllardan da 1954'te dünyaya geldi Socrates. Tam adı bir çok Latin gibi twit atılamayacak uzunlukta yani “Socrates Brasiliero Sampaio de Souza Vieira de Oliveira” olan futbol feylozofonun ismindeki Socrates babasının adeta imzası. Yoksulluk içinde ve bir kütüphanede yaşayan babasının kendisine bu ismi vermesinin yanı sıra diğer erkek kardeşlerine de Antik Yunan şairi Sofocles ve fizolof Sostenes isimlerini koyması nasıl bir aileden yetiştiğinin kanıtı niteliğinde adeta. Ailenin futebol ile ilgilenen bir başka üyesi de PSG forması ile </span><span style="background: none repeat scroll 0% 0% white;color:black;" >hatırlayacağımız ve trajik bir şekilde kazandıkları 1994 Dünya Kupası'nda Brezilya kadrosunda bulunan Rai idi. Görüldüğü üzere Vieira de Oliveira ailesinin özeti iki kelime: Futbol ve Felsefe... Tıpkı Socrates'in hayatı gibi...</span><span style=" background:white;color:black;" ><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhOTckF_Y-vOWRywO_jHncm50tMAoSqw8oW72Xz1cWW2dczPhSktCDxsO6BdQeMiDS3V0of34mRTb9ePyhCAo-nT3Sz7uWnsX0RPruLGGstNHtDWnpKDqQcr2xzAots69feMYBqf3ux61gL/s1600/261807_10150231724338865_373996953864_7024375_7016841_n.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 236px; height: 320px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhOTckF_Y-vOWRywO_jHncm50tMAoSqw8oW72Xz1cWW2dczPhSktCDxsO6BdQeMiDS3V0of34mRTb9ePyhCAo-nT3Sz7uWnsX0RPruLGGstNHtDWnpKDqQcr2xzAots69feMYBqf3ux61gL/s320/261807_10150231724338865_373996953864_7024375_7016841_n.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5682241992352267410" border="0" /></a></span></p> <p style="margin-bottom:0cm;margin-bottom:.0001pt"><span style="background: none repeat scroll 0% 0% white;color:black;" >Profesyonel futbol hayatına 1974 yılında Botafogo'da başlayan Socrates, burada geçen dört sezonun ardından büyük işler yapacağı ve kendisiyle özdeşleşecek hareketlere girişeceği ekip olan Corinthians'a transfer oldu. Corinthians yıllarına yazının ilerleyen kısımlarında tekrardan değineceğimiz yetenekli orta saha, 1984-1985 yılını Fiorentina'da geçirdikten sonra 1986-1987'de de Flamengo forması giydi. 1988-1989 sezonunda Santos renklerinde izlediğimiz futbol ilahı aynı yıl ilk takımı Botafogo'ya transfer olup futbolu bıraktı. Ta ki 2004 yılına kadar.</span></p> <p style="margin-bottom:0cm;margin-bottom:.0001pt"><span style="background: none repeat scroll 0% 0% white;color:black;" >2004 yılında İngiltere'nin bir kasaba takımı olan Garforth Town ile 1 aylık sözleşme imzaladığında tam 50 yaşındaydı. Sadece 10 dakika forma giymiş olsa da Socrates, kül </span><span style="background: none repeat scroll 0% 0% white;color:black;" >tablalarında ardı ardına söndürdüğü sigaralarının aksine futbol ateşinin sönmediğini ispatlamıştı herkese. Hiç teknik direktörlük yapmayan Socrates, futbolculara teknik direktörlerin verebileceklerinden daha da fazlasını verdi. Futbolun siyasi ve düşünsel platformlarında bulunan hatta ülkesinde bu platformların kurucusu niteliğinde olan ve kendi deyimiyle “kanına biraz siyahlık karışmış” beyaz Brezilyalı hiçbir zaman da sosyalist olduğunu gizlemedi.<span style="background: none repeat scroll 0% 0% white;color:black;" ><span style="background: none repeat scroll 0% 0% white;color:black;" ><span style="background: none repeat scroll 0% 0% white;color:black;" ><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiDrRhtFUP0RIjN9w8vTSxvxzQaJRXmPGeYRXJxU-tesPXxNQHdWKAZfFqe1J1Ek8ybytjhXJe9InmYiY5QlJLnhhkCeFzG4xArykGwQ2cPdJCYr1UkrjSjfJ0WWaSYMnaNv6aHGtegXI0r/s1600/junior_socrates.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 200px; height: 274px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiDrRhtFUP0RIjN9w8vTSxvxzQaJRXmPGeYRXJxU-tesPXxNQHdWKAZfFqe1J1Ek8ybytjhXJe9InmYiY5QlJLnhhkCeFzG4xArykGwQ2cPdJCYr1UkrjSjfJ0WWaSYMnaNv6aHGtegXI0r/s320/junior_socrates.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5682242330160654434" border="0" /></a></span></span></span></span></p> <p style="margin-bottom:0cm;margin-bottom:.0001pt"><b style="mso-bidi-font-weight: normal"><span style="background:white;color:black;" >Doktor Che ve Doktor Socrates’in Ortak Özellikleri</span></b></p> <p style="margin-bottom:0cm;margin-bottom:.0001pt"><span style=" background:white;color:black;" >Socrates futbolculuğunun yanında aynı zamanda bir tıp doktoruydu. Zaten futbolu bıraktıktan sonra bir süre gönüllü olarak hiçbir ücret almadan doktorluk yaptı, aynı Che Guevara gibi...<span class="apple-converted-space"> </span><i>"Ben futbol oynarken aynı zamanda tıp da okuyordum. Herkesten daha çok yenilikçi olmak zorundaydım. Eğer tıp okumamış olsaydım, yetenekleri daha sınırlı bir oyuncu olurdum. Kesinlikle."</i><span class="apple-converted-space"> </span>şeklinde konuşan<span class="apple-converted-space"> </span>Socrates bunun yanında felsefe doktorası da yaptı.<span class="apple-converted-space"> </span>Hayranı olduğu Che Guevara ve ismini taşıdığı Sokrates gibi hem doktor hem de felsefeciydi yani. Kendisinin belirttiği üzere duvarında sadece Che Guevara ve John Lennon posterleri bulunan Socrates'in en sevdiği feylozoflar ise Hobbes, Platon ve Machievelli’ydi.</span></p> <p style="margin-bottom:0cm;margin-bottom:.0001pt"><span style="background: none repeat scroll 0% 0% white;color:black;" >Brezilya’da meydana gelen 1964 askeri darbesi sırasında henüz 10 yaşında bir çoc</span><span style=" background:white;color:black;" >uk olan Socrates'in o dönem yaşadığı bir olay hem hayat görüşünü hem de Latin ve Dünya Futbolu'nun gündemine oturacak bir hareketin temellerini atacaktı.</span></p> <p style="margin-bottom:0cm;margin-bottom:.0001pt"><b style="mso-bidi-font-weight: normal"><span style="background:white;color:black;" >Yeşil Sahalar’a Demokrasi Socrates İle Geldi</span></b></p> <p style="margin-bottom: 0.0001pt;"><span style="background: none repeat scroll 0% 0% white;color:black;" >Darbe sırasında babasının, Bolşevik iktidarını anlatan bir kitabı o</span><span style="background: none repeat scroll 0% 0% white;color:black;" >rtadan kaldırıp, yakarak yok etmesine şahit olan Socrates bu olayın ardından dikta rejimine ve diktatörlüğe neden baş kaldırması gerektiğini içinde hissetmeye başladı. (Hayatın cilvesidir ki ben de bu yazıyı ülkemizin utanç günlerinden birisi olan 12 Eylül'de yazıyorum.) Corinthians forması giyerken kulüp yönetiminin tutumundan rahatsız olan Socrates yanına takım arkadaşı ve Rus Ekim Devrimi'nin lideri Lenin ile adaş olan Vladimiri de alarak “Corinthans Democrasy” hareketini başlattı. Bu hareket ilk başladığı dönemlerde topluca hareket etme esasına dayanıyordu. Socrates'in dillendirdiği üzere “ne zaman yemek yeneceği” gibi basit konuları içeriyor ancak ileri demokrasi (ülkemizdeki anlamından tamamen uzak) kurallarına dayalı olarak uygulanıyordu. 15 Kasım 1982 yılında Socrates ve arkadaşlarının Brezilya'da mevcut bulunan dikta rejiminin yıkılması umudunu taşıdığı genel seçimler öncesi, sırtlarında “DİA 15 VOTE” yani “15'inde Seçime” yazılı formalarla çıktılar. Bu bir nevi başkaldırıydı. Brezilya </span><span style="background: none repeat scroll 0% 0% white;color:black;" >hükümetinin ve doğal olarak hükümetin elinde olan Futbol Federasyonu'nun uyguladığı baskıya başkaldırıydı. Bu baskı futbolcuların neredeyse ahmak, kendi başlarına bir şeyler yapamaz statüsüne konulmasına neden olacak düzeydeydi. Buna açıklama olarak da gelişmemiş bölgelerden eğitimsiz olarak gelen futbolcuların kendi kendilerini yönetecek olgunluğa ulaşamadıkları gösteriliyordu. Fakat bu tanımın ikincisine uymayan bir isim vardı Brezilya topraklarında; Socrates. Türk sinemasının en “kahraman” karakterlerinden Tatar Ramazan edasıyla sahneye çıkan Socrates “Ben bu oyunu bozarım arkadaş” dercesine Corinhtians Democrasy hareketini başlatmış ve hatta Corinhtians 1982 yılında Sao Paolo eyalet şampiyonasında zafere ulaşırken Socrates ve arkadaşları sırtlarında çok manidar bir yazı taşımışlardı: DEMOCRACİA.<span style=" background:white;color:black;" ><span style=" background:white;color:black;" ><span style="background: none repeat scroll 0% 0% white;color:black;" ><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiDMxC1IzlteqJ14_dGErD6ViETUGiu9H105x4CtiIBjzL5zT37v9B48YXzaQu69pYopd7cogOl4auiB_WGJ03SOIwXzGk8Qg61yC4qUPP7pWFF5KEkyHr-YqSnh8XTez-SeNCTm_TsvE9i/s1600/tumblr_lr4alqtv1z1qexscuo1_500.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 215px; height: 320px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiDMxC1IzlteqJ14_dGErD6ViETUGiu9H105x4CtiIBjzL5zT37v9B48YXzaQu69pYopd7cogOl4auiB_WGJ03SOIwXzGk8Qg61yC4qUPP7pWFF5KEkyHr-YqSnh8XTez-SeNCTm_TsvE9i/s320/tumblr_lr4alqtv1z1qexscuo1_500.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5682243195671434354" border="0" /></a></span></span></span></span></p><p style="margin-bottom:0cm;margin-bottom:.0001pt"><span style=" background:white;color:black;" ><br /></span></p> <p style="margin-bottom:0cm;margin-bottom:.0001pt"><span style=" background:white;color:black;" >Socrates'in ülkeden ayrılmasına ramak kala 1984 yılında bir seçim oldu. Socrates, İtalya'nın iki ünlü kulübünden teklif almıştı. Ancak seçim döneminde “Eğer tahsis edilen yeni anayasa değişikliği kabul edilir ve ülke yönetimi sivillere verilirse bu teklifleri geri çevireceğim” sözünü tutmak üzere izin istedi. Seçim sonrası işler istediği gibi gitmedi ve İtalya'nın Mor Menekşeleri'ne, Fiorentina'ya transfer oldu.</span></p> <p style="margin-bottom:0cm;margin-bottom:.0001pt"><span style=" background:white;color:black;" >Futbolu bıraktıktan sonra da mücadelesine devam etti. Brezilya'nın fakir ve gelişmemiş kasabalarını dolaşıp hastaların tedavi ve bakım sürecine katkıda bulundu. Kendi sağlığını ise hiçbir zaman düşünmüyordu. Tam bir sigara ve içki düşkünüydü. Hatta maç günleri bile iki pakete yakın sigara içtiğini iddia edenler var.<span class="apple-converted-space"> </span><i>"13 yaşımdan beri sigara içiyorum. Benim için tek felsefi mesele var o da şu; Neden olmadığım biri gibi görünmeye çalışayım? Sigara içiyorum. Akciğer kanserinden ya da amfizemden gideceğim. Sigara içmeden duramıyorum."</i></span></p> <p style="margin-bottom:0cm;margin-bottom:.0001pt"><b style="mso-bidi-font-weight: normal"><span style="background:white;color:black;" >Kaddafi’den Gelen İlginç Teklif</span></b></p> <p style="margin-bottom:0cm;margin-bottom:.0001pt"><span style=" background:white;color:black;" >Hayatı sadece futboldan ibaret görmeyen Socrates felsefe, ekonomi ve siyasetle de yakından ilgiliydi. Zaten futbolculuk dönemlerinde yaptıklarına bakınca da bunu net olarak görebiliyoruz. Futbol hayatının ardından da bir çok gazete ve dergide yazarlık yaptı. Bu sayede de Dünya'nın bir çok önemli isimleriyle tanıştı. Bunlardan birisi de çok ilginçtir ki şu sıralar canını kurtarmakla cebelleşen Libya lideri Kaddafi….</span></p> <p style="margin-bottom:0cm;margin-bottom:.0001pt"><span style=" background:white;color:black;" >1996 yılında Socrates’in Mısır ve Libya’ya düzenlenen bir tura katıldığını öğrenen Kaddafi, Socrates ile tanışmak istediğini dile getirmiş. Bir Arap diktatörüne ulaşabilmek için geçilecek ne kadar zorlu yol varsa geçilip ulaşılan Kaddafi, kendisine ileride Brezilya başkanlığına aday olması gerektiğini, seçim süresinde de her türlü parasal kaynağı sağlayacağını belirtmiş. Ancak Doktor Socrates bu teklifi geri çevirmiş.</span></p> <p style="margin-bottom:0cm;margin-bottom:.0001pt"><span style=" background:white;color:black;" >Brezilya Devlet Başkanlığına aday olmamasına rağmen Pele ve Ricardo Teixeira'ya karşı Futbol Federasyonu Başkanlığına adaylığını açıkladı. Tabi ki bu Socrates'in ruhuna uygun olarak bir “karşı-adaylıktı”. Bir çok kesime ilginç gelecek önerileri vardı ve nitekim seçilemedi. Eğer seçim halk tarafından yapılsaydı %95 gibi ezici bir oyla seçileceğini belirten Socrates, bu tarz işlerde kapı arkasından çevrilen oyunların farkında olduğunu da dile getiriyordu. Halka o kadar bağlı ve güvenen bir adamdı ki Başkan seçilseydi yapacağı köklü değişikliklerinden birisi de Brezilya Milli Takımı'nın teknik direktörünün de halk tarafından seçilmesi olacaktı.</span></p> <p style="margin-bottom:0cm;margin-bottom:.0001pt"><b style="mso-bidi-font-weight: normal"><span style="background:white;color:black;" >Socrates Gitse de Ali Ece Onu Yaşatacaktır!</span></b></p> <p style="margin-bottom:0cm;margin-bottom:.0001pt"><span style=" background:white;color:black;" >“<i>Futbolun 9'a 9 oynanması gerekiyor. Teori şu: Futbolun kalitesini yükseltmek için, daha az sakatlık olması ve oyuncuların teknik kapasitelerini daha iyi sergileyebilmeleri için, oyuncuların fiziksel evrimine uygun düzenlemeler yapılması gerekir."</i><span class="apple-converted-space"> </span>gibi bir fikre sahip Socrates, şu sıralar sindirim sisteminde meydana gelen kanama nedeniyle yoğun bakımda. Sao Paolo'da bir hastaneye kaldırılan ve ben bu satırları yazarken hala durumunda bir netleşme olmayan Socrates için futbol sonrası yardımına koştuğu Brezilya'nın yoksul kasabalarından binlerce insan organlarını bağışlamak için başvuruda bulundu.</span></p> <p style="margin-bottom:0cm;margin-bottom:.0001pt"><span style=" background:white;color:black;" >Socrates hayranları bugün onu sadece bir futbol ilahı olarak zihinlerinde taşımazlar. Kimileri (benim de dahil olduğum) üzerinde fotoğrafı bulunan, Brezilya renklerinde tişörtlerini giyer kimileri de, Türk spor medyasının Socratesi, Socrates'i dedesinden miras alan Ali Ece gibi kafasına ondan esinlenerek bant takar. Socrates'in bandı çok önemli bir banttır. Çünkü o bantta kendi görüşlerini aktaran, demokrasiyi ve sosyalizmi dile getiren mesajlar yazılıdır. Ali Ece de kendi deyimiyle sosyalizm denince aklına gelen iki isimden birisi olan Socrates gibi işte bu yüzden sürekli bant takar. (Diğer ismi de biraz araştırmayla öğrenebilirsiniz).</span></p> <p class="MsoNormal"> </p>Serkan Akkoyunhttp://www.blogger.com/profile/14228180889068775711noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7297156284743425515.post-61958344994270649682011-12-01T09:55:00.000-08:002011-12-01T16:04:54.632-08:00Böyle Futbolcuya Can Kurban!Golden sonra taraftara koşan, maçtan sonra galibiyeti taraftarla kutlayan...<br /><br />FC Zwolle futbolcuları da 1-0 kazandıkları Go Ahead Eagles maçından sonra galibiyeti demirlere tırmanıp taraftarları ile kutluyor.<br /><br /><br /><br /><p><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiTOC0kxocLTJhWHihUFKSpBF9vOehr0crBgyDY9lfA86S1Asz2wi05HpmIUQmrpK7SozPJPxCf8raVhFUwTTNPAaJTf9s90P213Mg19LDhIz-vHjP0j46RTvs2CMG3u5AqlqFSX8yxD6lI/s1600/fc_zwolle.jpg"><img style="TEXT-ALIGN: center; MARGIN: 0px auto 10px; WIDTH: 320px; DISPLAY: block; HEIGHT: 201px; CURSOR: hand" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5681220095539083778" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiTOC0kxocLTJhWHihUFKSpBF9vOehr0crBgyDY9lfA86S1Asz2wi05HpmIUQmrpK7SozPJPxCf8raVhFUwTTNPAaJTf9s90P213Mg19LDhIz-vHjP0j46RTvs2CMG3u5AqlqFSX8yxD6lI/s320/fc_zwolle.jpg" border="0" /></a> Gerçi bizimkiler daha iyisini yapmıştı :)</p><p><br /><img style="TEXT-ALIGN: center; MARGIN: 0px auto 10px; WIDTH: 320px; DISPLAY: block; HEIGHT: 213px; CURSOR: hand" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5681220412032960834" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjB9A9bThv2uFWTSlyXFnIu9UkiRD8HqRPQ5x3nvOlYyGMAOHsXWMe5kFM_VKRbLeJipV0JC7ltWgiaoUWSSHBD7AtfM4SCbgvsr883LSYSKhTa5-ScHWdx_iv47_Uhn6yodYVhZYVGd9Qy/s320/demirsporseyircisizmaccp1.jpg" border="0" /></p>Serkan Akkoyunhttp://www.blogger.com/profile/14228180889068775711noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7297156284743425515.post-72889901601193827992011-12-01T09:05:00.000-08:002011-12-01T09:32:39.691-08:00İspanya'nın Rockstar'ı; Jose MourinhoRolling Stone'un İspanya edisyonu, 2011'in 'Rockstar'ı olarak Jose Mourinho'yu seçmiş. Dergi, İspanyol gazeteciler ve Jose'nin yakın arkadaşları ile görüştükten sonra bir de ayrıntılı profil analizi çıkarmışlar.<br /><br /><br /><br /><div></div><img style="TEXT-ALIGN: center; MARGIN: 0px auto 10px; WIDTH: 250px; DISPLAY: block; HEIGHT: 320px; CURSOR: hand" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5681209431116181442" border="0" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi19DKrT5SuYJhUTxl35lWmhc8jvVS1LVUGs5erXcX8E1Am1wAujf6RUBbqOaIZdD7kfhVffLyQoIsbktHJtpkGwUstgcd89SX2Cl4M2xkxmVoekLHBG-Suk8HdS_3GY-EMskVMdmg-uX6b/s320/r_644_822_PORT_146_MOURINHO_BJ.jpg" /><br /><br /><br /><div>Jose'nin küstah tavırları, basın toplantılarındaki dik çıkışları gibi etkenlere dikkat çekiyor RS ekibi...</div><br /><div></div><br /><div>Jose'nin dışında; Jeff Brifges, Tom Waits, Lana King, Ryan Gosling, George Harrison, Stone Roses, Kun Agüero, The Righ Ons, Hugh Laurie, Frances Cobain ve Adele dergide yer alan diğer isimler...</div>Serkan Akkoyunhttp://www.blogger.com/profile/14228180889068775711noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7297156284743425515.post-2051191097223958192011-11-30T00:12:00.000-08:002011-11-30T01:11:24.188-08:00Birader, Mou Camp ne tarafta?<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh-mpNQQXHvVYwv6ykj7nLuSUBkLviRJRqHO5tr6UcPs4OMEQJ6wTgEjgoPdbF-4vmq8AumxqFWx6sniMPrk8_49obJdbkpd7KHe0_pITp4j0wF9hPPLVVHRDbHS-RB5nUS-hAsJOfIY5qC/s1600/1322636479_extras_noticia_foton_7_0.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 320px; height: 223px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh-mpNQQXHvVYwv6ykj7nLuSUBkLviRJRqHO5tr6UcPs4OMEQJ6wTgEjgoPdbF-4vmq8AumxqFWx6sniMPrk8_49obJdbkpd7KHe0_pITp4j0wF9hPPLVVHRDbHS-RB5nUS-hAsJOfIY5qC/s320/1322636479_extras_noticia_foton_7_0.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5680712991077127714" border="0" /></a><span class="" style="color: rgb(0, 0, 0); font-style: normal; font-variant: normal; font-weight: normal; letter-spacing: normal; line-height: normal; orphans: 2; text-indent: 0px; text-transform: none; white-space: normal; widows: 2; word-spacing: 0px; background-color: rgb(245, 245, 245); font-family: georgia;font-family:arial;font-size:100%;" >Ronda</span><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(0, 0, 0); font-style: normal; font-variant: normal; font-weight: normal; letter-spacing: normal; line-height: normal; orphans: 2; text-indent: 0px; text-transform: none; white-space: normal; widows: 2; word-spacing: 0px; background-color: rgb(245, 245, 245); display: inline ! important; float: none; font-family: georgia;font-family:arial;font-size:100%;" ><span class="Apple-converted-space"> </span></span><span class="hps" style="color: rgb(0, 0, 0); font-style: normal; font-variant: normal; font-weight: normal; letter-spacing: normal; line-height: normal; orphans: 2; text-indent: 0px; text-transform: none; white-space: normal; widows: 2; word-spacing: 0px; background-color: rgb(245, 245, 245); font-family: georgia;font-family:arial;font-size:100%;" >de Dalt</span><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(0, 0, 0); font-style: normal; font-variant: normal; font-weight: normal; letter-spacing: normal; line-height: normal; orphans: 2; text-indent: 0px; text-transform: none; white-space: normal; widows: 2; word-spacing: 0px; background-color: rgb(245, 245, 245); display: inline ! important; float: none; font-family: georgia;font-family:arial;font-size:100%;" ><span class="Apple-converted-space"></span></span><span class="hps" style="color: rgb(0, 0, 0); font-style: normal; font-variant: normal; font-weight: normal; letter-spacing: normal; line-height: normal; orphans: 2; text-indent: 0px; text-transform: none; white-space: normal; widows: 2; word-spacing: 0px; background-color: rgb(245, 245, 245); font-family: georgia;font-family:arial;font-size:100%;" ></span><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(0, 0, 0); font-style: normal; font-variant: normal; font-weight: normal; letter-spacing: normal; line-height: normal; orphans: 2; text-indent: 0px; text-transform: none; white-space: normal; widows: 2; word-spacing: 0px; background-color: rgb(245, 245, 245); display: inline ! important; float: none; font-family: georgia;font-family:arial;font-size:100%;" ><span class="Apple-converted-space"> </span></span><span class="hps" style="color: rgb(0, 0, 0); font-style: normal; font-variant: normal; font-weight: normal; letter-spacing: normal; line-height: normal; orphans: 2; text-indent: 0px; text-transform: none; white-space: normal; widows: 2; word-spacing: 0px; background-color: rgb(245, 245, 245); font-family: georgia;font-family:arial;font-size:100%;" >veya</span><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(0, 0, 0); font-style: normal; font-variant: normal; font-weight: normal; letter-spacing: normal; line-height: normal; orphans: 2; text-indent: 0px; text-transform: none; white-space: normal; widows: 2; word-spacing: 0px; background-color: rgb(245, 245, 245); display: inline ! important; float: none; font-family: georgia;font-family:arial;font-size:100%;" ><span class="Apple-converted-space"> </span></span><span class="hps" style="color: rgb(0, 0, 0); font-style: normal; font-variant: normal; font-weight: normal; letter-spacing: normal; line-height: normal; orphans: 2; text-indent: 0px; text-transform: none; white-space: normal; widows: 2; word-spacing: 0px; background-color: rgb(245, 245, 245); font-family: georgia;font-family:arial;font-size:100%;" >B</span><span class="" style="color: rgb(0, 0, 0); font-style: normal; font-variant: normal; font-weight: normal; letter-spacing: normal; line-height: normal; orphans: 2; text-indent: 0px; text-transform: none; white-space: normal; widows: 2; word-spacing: 0px; background-color: rgb(245, 245, 245); font-family: georgia;font-family:arial;font-size:100%;" >-20</span><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(0, 0, 0); font-style: normal; font-variant: normal; font-weight: normal; letter-spacing: normal; line-height: normal; orphans: 2; text-indent: 0px; text-transform: none; white-space: normal; widows: 2; word-spacing: 0px; background-color: rgb(245, 245, 245); display: inline ! important; float: none; font-family: georgia;font-family:arial;font-size:100%;" ><span class="Apple-converted-space"> </span></span><span class="hps" style="color: rgb(0, 0, 0); font-style: normal; font-variant: normal; font-weight: normal; letter-spacing: normal; line-height: normal; orphans: 2; text-indent: 0px; text-transform: none; white-space: normal; widows: 2; word-spacing: 0px; background-color: rgb(245, 245, 245); font-family: georgia;font-family:arial;font-size:100%;" >otoyolu</span><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(0, 0, 0); font-style: normal; font-variant: normal; font-weight: normal; letter-spacing: normal; line-height: normal; orphans: 2; text-indent: 0px; text-transform: none; white-space: normal; widows: 2; word-spacing: 0px; background-color: rgb(245, 245, 245); display: inline ! important; float: none; font-family: georgia;font-family:arial;font-size:100%;" ><span class="Apple-converted-space"></span></span>, Barcelona'nın stadyumuna doğru giden yol. Mevcut tabelalar ile de insanların stadı bulması kolaylaştırılmaya sağlanıyor ancak yukarıdaki gibi bir yazı şekliyle ancak onların kaybolmaları sağlanır.<br /><br />Yalnız "Mou Camp" derken acaba ışıklandırma sisteminde çalışan bir Real Madrid taraftarı ve bu da bir mesaj mı?Serkan Akkoyunhttp://www.blogger.com/profile/14228180889068775711noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7297156284743425515.post-33891451107543349852011-11-29T07:53:00.000-08:002011-11-29T07:58:59.955-08:00Gary Speed İçin..Sheffield United, Newcastle United, Everton, Bolton ve Leeds United...<br /><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjdMYgUbwILmVh3GpYiguBFlwMxR91pNjKqIsaMFzhAxs4rY4SXfF1HcOe9wyjYzgkzeh1hggXkynM4lesiCfejQFy7I0LRXIZbw_HFxO48hyphenhyphen9NhfJAfNTEtwOc1mvy5hQOaImqCQlY7GgD/s1600/sheffield.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 308px; height: 229px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjdMYgUbwILmVh3GpYiguBFlwMxR91pNjKqIsaMFzhAxs4rY4SXfF1HcOe9wyjYzgkzeh1hggXkynM4lesiCfejQFy7I0LRXIZbw_HFxO48hyphenhyphen9NhfJAfNTEtwOc1mvy5hQOaImqCQlY7GgD/s320/sheffield.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5680447526209151058" border="0" /></a><br /><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj-g0MGug13tOCFPeTcqatcNpnehnf6wC21YdHx2EYZv9EfQxB0TOZo8zR3oqOX0G1o96j2OGyYcLNqrkHBNG2-RLHkMH42CNvUbKH53QBFjcdT2EboumgcNM09NWdqnzQfAtq0jsH7AvPt/s1600/newcastle.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 310px; height: 217px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj-g0MGug13tOCFPeTcqatcNpnehnf6wC21YdHx2EYZv9EfQxB0TOZo8zR3oqOX0G1o96j2OGyYcLNqrkHBNG2-RLHkMH42CNvUbKH53QBFjcdT2EboumgcNM09NWdqnzQfAtq0jsH7AvPt/s320/newcastle.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5680447492600538818" border="0" /></a><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgWYp0pRLLnKWOOYuaU53sO0SNzh01mB-eqtkECwwBmr6IqWMPv9aT88jhazz-rBccqVtIfKGVRKILY5S71euXyZTh-n6zp_7Rk0zevnF3QTt_uCgH4PBua-Yg5-UoFFHBZ6KwrHKSVBHmP/s1600/everton.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 306px; height: 217px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgWYp0pRLLnKWOOYuaU53sO0SNzh01mB-eqtkECwwBmr6IqWMPv9aT88jhazz-rBccqVtIfKGVRKILY5S71euXyZTh-n6zp_7Rk0zevnF3QTt_uCgH4PBua-Yg5-UoFFHBZ6KwrHKSVBHmP/s320/everton.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5680447431407797138" border="0" /></a><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhfq0XCU3XdFTKnmoxEXeTK1s02E7Oy7gfdSniQcpCVpekusDzgce83hd01BQbFMi61TcQou86Q6JFyp5myJiMzdpDQTHq8Kc1Fnq3PSZogTRz5ssSn15ZgMw6ahUkhlK4NA2z62nZyTFgm/s1600/bolton.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 306px; height: 228px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhfq0XCU3XdFTKnmoxEXeTK1s02E7Oy7gfdSniQcpCVpekusDzgce83hd01BQbFMi61TcQou86Q6JFyp5myJiMzdpDQTHq8Kc1Fnq3PSZogTRz5ssSn15ZgMw6ahUkhlK4NA2z62nZyTFgm/s320/bolton.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5680447375706675666" border="0" /></a><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj99JW1dTSqpdktKID41GsiGgopg6qMdVEmj3m7HvTOoqLAyM-adCJDmgyUsIWRWbdEKVs8Y8Scu5CRBXxkQk0mfKJJJFhjOqekt2mYqtBcYxb_kvJwrWHBik7OSx7p-TTmkFVFxOhqODdA/s1600/leeds.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 320px; height: 194px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj99JW1dTSqpdktKID41GsiGgopg6qMdVEmj3m7HvTOoqLAyM-adCJDmgyUsIWRWbdEKVs8Y8Scu5CRBXxkQk0mfKJJJFhjOqekt2mYqtBcYxb_kvJwrWHBik7OSx7p-TTmkFVFxOhqODdA/s320/leeds.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5680446566345943954" border="0" /></a><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjRtyUHXCGAmEUAhKesUYKFUVu-PQsPvCdRbNlU6j1OaIFhDPne9Q623Id6dEJUEgKCkyjpYiJYmr9nkJDhXCnaH4Nmh9lGwvamEGf7DCEOcDf7oS3qvi9yzI_JcqPY_BJtRI0t9SEJpZd5/s1600/everton.jpg"></a><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjfwmuMV9Wtq9z0Or4S3sjqe-0UEvOKQG67DTvbUCqp3eBLeJKHVSbzkyNtOadMVvzYq-SHChLnbshfDMbNPQPzcAnV0pLybRR9EF_mnbqOi6LeOPrz3FHp9s3HPi_DLJPaUrLhXM5dzaxg/s1600/everton.jpg"></a>Serkan Akkoyunhttp://www.blogger.com/profile/14228180889068775711noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7297156284743425515.post-45056741615622212382011-11-28T14:31:00.000-08:002011-11-28T14:50:22.172-08:00Futbol Oynarken Böyle de Ölünür mü?<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhalzst7j5uDFOn6yE7PvGgKgI0evgDLVXgNSX4-WtsHM7S8dupkk4Iw6M4XfGef9OdPFjMlwBbs5poYIk3bjCFqrgswdpFxZnLIMfUOpUSWgO-a62vN5TVzg0hjKcba93SwGpY_Uh0FMdp/s1600/o_the_roast_beef_of_old_england_the_gate_of_calais.jpg" onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 320px; height: 268px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhalzst7j5uDFOn6yE7PvGgKgI0evgDLVXgNSX4-WtsHM7S8dupkk4Iw6M4XfGef9OdPFjMlwBbs5poYIk3bjCFqrgswdpFxZnLIMfUOpUSWgO-a62vN5TVzg0hjKcba93SwGpY_Uh0FMdp/s320/o_the_roast_beef_of_old_england_the_gate_of_calais.jpg" border="0" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5680182473062554962" /></a><br />Futbol sahalarında kalp krizi geçirerek ölümler, evlerden ırak ve Allah rahmet eylesin, ne yazık ki hani oluyor diyoruz. <div><br /></div><div>Ya da saha dışı diyelim en azından futbolla ilintili, maçta kendi kalesine gol attı diye öldürülen Kolombiyalı...</div><div><br /></div><div>Velev ki 1280 yılında İngiltere'de bir futbol (modern anlamda oynanan cinsinden olmasa da) maçında kayıtlara enteresan bir ölüm haberi geçmiş. Theo Stemmler'in kitabından aynen aktarıyorum:</div><div><br /></div><div><i>"William de Ellington oğlu Henry pazar günü Ulkham'de kutsal teslis bayramında David Le Ken ve daha başkalarıyla birlikte maç yaptığı sırada David'in üzerine doğru koşmuş ve onun kamasına saplanarak ölmüştür. Aynı anda ikisi de topa doğru koşarken çarpışmışlar ve David'in kemerinde asılı duran kama Henry'nin karnına saplanmıştır. Zira kamanın ucu kınının ucunu delip dışarı çıkmıştı. Henry bir kazaya kurban gitmiştir."</i></div><div><br /></div><div>Allah düşmanımın başına vermesin.</div>Serkan Akkoyunhttp://www.blogger.com/profile/14228180889068775711noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7297156284743425515.post-85031357884889243082011-11-27T14:05:00.000-08:002011-11-27T14:21:32.421-08:00Alan Mullery ve İngiltere Tarihinin İlk Kırmızı Kartı<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjAHP9V4JcPtY4hKsbQdtZl_2mza-B1TkSxDE3GYXv8ZpDuIF43lTdXXKiA_SHM7l9aU3flwFA8HcqchVh0PoG9oboOzjpzZGVj312xIWn8FBD_XLKk8PQbGVGq5IMU41MI0gwrR14gk8lr/s1600/mullery.jpg" onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 224px; height: 320px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjAHP9V4JcPtY4hKsbQdtZl_2mza-B1TkSxDE3GYXv8ZpDuIF43lTdXXKiA_SHM7l9aU3flwFA8HcqchVh0PoG9oboOzjpzZGVj312xIWn8FBD_XLKk8PQbGVGq5IMU41MI0gwrR14gk8lr/s320/mullery.jpg" border="0" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5679803540944865938" /></a><br />Bundan 5 gün önce 70. yaşının bitimini kutladığımız (ya da en azından tanıdıkları tarafından kutlanan) 1941 doğumlu İngiliz futbol adamı ve menajer Alan Mullery'yi sayfaya taşımaya karar verme nedenim zaten yazının içerisinde yer alacak hele önce bir kimmiş bu amca tanıyalım:<div><br /></div><div>En şaşaalı günlerini 1958 ve 1976 yılları arasında formasını giydiği önce Fulham ardından da Tottenham'da yaşayan sağ kanat oyuncusu, daha sonra futbolu bıraktığı 1976'dan 1997 yılına kadar da teknik adamlar yapıyor; pek de iç açıcı olmayan performanslar göstererek.</div><div><br /></div><div>Şu anda Sky Sports'ta yorumculuk yapan ve kariyerine 1 lig, 1 FA Cup bir de UEFA Kupası da katan Mullery'nin asıl şöhreti 1968 yılında düzenlenen Avrupa Kupasından gelir. Yarı final karşılaşmasında Yugoslavya ile oynayan maçta, İngiltere Milli Takımının sağ açığı Mullery'dir ve bir pozisyonda rakip oyuncu Triviç'in faulüne maruz kalır. Ne şaşırtıcıdır bir Dünya Kupasında, bu blogun isim babası Diego Simeone'nin kendisine yaptığı faul sonrası Arjantinli oyuncuya tekme atarak kırmızı kart gören bir başka İngiliz sağ açık olan David Beckham gibi Alan Mullery de Triviç'in faulüne çok sinirlenir ve rakibine tekmeyi basar. Ancak bu, Beckham'ınki gibi nazikçe bir dokunuş değildir ve Yugoslav oyuncunun bacağı kırılır. Mullery de kırmızı kart görerek oyundan atılır.</div><div><br /></div><div>İşte Alan Mullery, böylece İngiltere Milli Takımıyla uluslararası bir maçta kırmızı kart gören ilk futbolcu olarak tarihe geçer.</div>Serkan Akkoyunhttp://www.blogger.com/profile/14228180889068775711noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7297156284743425515.post-7970926825542339682011-11-26T17:15:00.000-08:002011-11-26T17:24:39.374-08:00Mücadele İçin Başka Ne Lazım?<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhdYNAAVgDTqL_1GJVnmBx9u4XFpJNX3SmyEdNLOHUL4TYXxtNprgR6T7fkqQw-fX-Rhrjmk54Nm2kdCVrWOcZWjfAZSq_TGIuMsmg09ctWJGso1-4OyzFqtKdyYv1ooBsBVgv-gVqYfcRJ/s1600/cuju-02-300x237.jpg" onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 300px; height: 237px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhdYNAAVgDTqL_1GJVnmBx9u4XFpJNX3SmyEdNLOHUL4TYXxtNprgR6T7fkqQw-fX-Rhrjmk54Nm2kdCVrWOcZWjfAZSq_TGIuMsmg09ctWJGso1-4OyzFqtKdyYv1ooBsBVgv-gVqYfcRJ/s320/cuju-02-300x237.jpg" border="0" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5679479904560039394" /></a><br /><div><span class="Apple-style-span" style="font-family: 'TIMES NEW ROMAN', GEORGIA, TIMES; background-color: rgb(255, 255, 255); font-size: medium; ">Seçuanlı şair Li-Yu, ki kendisi M.S. 50 ile 136 yılları arasında yaşamış, bu şiiri yazmış. Seçuan (ya da Şiçuan) Çin'in ortalarında yer alan bir şehir. Çin ise, futbolu hatta modern futbola çok yakın kurallarla bulan millet...</span></div><span class="Apple-style-span" style="font-family: 'TIMES NEW ROMAN', GEORGIA, TIMES; background-color: rgb(255, 255, 255); font-size: medium; "><div><span class="Apple-style-span" style="font-family: 'TIMES NEW ROMAN', GEORGIA, TIMES; background-color: rgb(255, 255, 255); font-size: medium; "><br /></span></div>"Top yuvarlak, saha dört köşe</span><div><span class="Apple-style-span" style="font-family: 'TIMES NEW ROMAN', GEORGIA, TIMES; background-color: rgb(255, 255, 255); font-size: medium; ">Yer ile gök misali; </span></div><div><span class="Apple-style-span" style="font-family: 'TIMES NEW ROMAN', GEORGIA, TIMES; background-color: rgb(255, 255, 255); font-size: medium; ">Top tepemizde ay gibi süzülür,</span></div><div><span class="Apple-style-span" style="font-family: 'TIMES NEW ROMAN', GEORGIA, TIMES; background-color: rgb(255, 255, 255); font-size: medium; ">İki takım karşı karşıya geldiğinde.</span></div><div><span class="Apple-style-span" style="font-family: 'TIMES NEW ROMAN', GEORGIA, TIMES; background-color: rgb(255, 255, 255); font-size: medium; ">Takım kaptanları belirlendi ve yerlerini aldı</span></div><div><span class="Apple-style-span" style="font-family: 'TIMES NEW ROMAN', GEORGIA, TIMES; background-color: rgb(255, 255, 255); font-size: medium; ">Değişken kurallara göre.</span></div><div><span class="Apple-style-span" style="font-family: 'TIMES NEW ROMAN', GEORGIA, TIMES; background-color: rgb(255, 255, 255); font-size: medium; ">Akraba olmak faydasız,</span></div><div><span class="Apple-style-span" style="font-family: 'TIMES NEW ROMAN', GEORGIA, TIMES; background-color: rgb(255, 255, 255); font-size: medium; ">Taraf tutmak anlamsız.</span></div><div><span class="Apple-style-span" style="font-family: 'TIMES NEW ROMAN', GEORGIA, TIMES; background-color: rgb(255, 255, 255); font-size: medium; ">Sadece kararlılık ve soğukkanlılık var,</span></div><div><span class="Apple-style-span" style="font-family: 'TIMES NEW ROMAN', GEORGIA, TIMES; background-color: rgb(255, 255, 255); font-size: medium; ">Yanılgı ve ihmâl olmaksızın.</span></div><div><span class="Apple-style-span" style="font-family: 'TIMES NEW ROMAN', GEORGIA, TIMES; background-color: rgb(255, 255, 255); font-size: medium; ">Ve eğer futbol maçı için bunlarsa gereken,</span></div><div><span class="Apple-style-span" style="font-family: 'TIMES NEW ROMAN', GEORGIA, TIMES; background-color: rgb(255, 255, 255); font-size: medium; ">Mücadele için başka ne lâzım!"</span></div>Serkan Akkoyunhttp://www.blogger.com/profile/14228180889068775711noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7297156284743425515.post-4969798233363021632011-08-22T15:15:00.000-07:002011-08-22T15:19:24.447-07:00Dünya futbol tarihinin "en temiz" futbolcusu<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjzYxP1ZvJ3RWoxOlWWnZkmbBX8OVxRQvNCtWcAXcH61kBJit0KwCApWy8fRZFrVE7TgNi-jxd2uV2jXgy2P_Jb7QM5zUoVFt3t5UK4EEgNzqBJAYUzSAWiY-90XvTWV5RXhGNJgaTLGpkk/s1600/Nils+Liedholm.jpg" onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 229px; height: 320px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjzYxP1ZvJ3RWoxOlWWnZkmbBX8OVxRQvNCtWcAXcH61kBJit0KwCApWy8fRZFrVE7TgNi-jxd2uV2jXgy2P_Jb7QM5zUoVFt3t5UK4EEgNzqBJAYUzSAWiY-90XvTWV5RXhGNJgaTLGpkk/s320/Nils+Liedholm.jpg" border="0" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5643807838780456962" /></a>
<br /><p class="MsoNormal">“Dünya futbol tarihinin en temiz ve en şık futbolcularından birisi olan Liedholm…” şeklinde tanımlar onu Gölgede ve Güneşte Futbol kitabının 145. sayfası ilk paragrafı ikinci cümlesinde Eduardo Galeano.</p> <p class="MsoNormal">Nils Liedholm AC Milan’ın İkinci Dünya Savaşı sonrası “Gre-No-Li Trio” adı verilen tabiri caizse öldürücü ekibin “Li”si. 1922 doğumlu 2007 ölümlü bu İsveçli orta saha ’49 yılında transfer olduğu Milan’da wikipedia kayıtlarına göre 360’dan bir eksik maça çıkmış. Saha içerisinde yan yana oynadığı Gunnar Gren ile beraber forvetteki bir başka Gunnar, Nordahl’ın gol olup yağmasını sağlamış yıllarca. Belirtmek gerekir ki üçü de İsveçli…</p><p class="MsoNormal"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgsPWJ6i6VqBLm8BDNjfW_CbCHWNbTGMtKGIXS61oCbXHZqVLBYl5OEZmE7LK1449jBerBBhbV9pX_eCdoswUHoxbfSDd-_pB3wxCduoVdryz4hL3Wi-V55VtQ2uwMPwrq0T4HLEC-jf6vx/s1600/gre-no-li.jpg" onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 320px; height: 214px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgsPWJ6i6VqBLm8BDNjfW_CbCHWNbTGMtKGIXS61oCbXHZqVLBYl5OEZmE7LK1449jBerBBhbV9pX_eCdoswUHoxbfSDd-_pB3wxCduoVdryz4hL3Wi-V55VtQ2uwMPwrq0T4HLEC-jf6vx/s320/gre-no-li.jpg" border="0" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5643808175262981570" /></a></p><p class="MsoNormal" style="text-align: center;"><span class="Apple-style-span" style="font-size:85%;">Gre-No-Li</span></p> <p class="MsoNormal">İsveç Milli Takımı’nın sadece 21 kez formasını gitmiş olsa da bu 21 maçın 12 sene içinde olduğunu düşünürsek -tabi ki o dönem için normal bir sayı bu- kaptanlığa kadar yükselmesi bir yana evlerinde düzenlenen 58 Dünya Kupası finalinde de bir gol atmış. Ancak o maçta rakip Brezilya olunca Vava, Pele, Zagalo’yu durdurmanın zorluğunu da tadarak ikinci olmakla yetinmişler.</p> <p class="MsoNormal">Futbolculuğu sonrası AC Milan’ın teknik direktörlüğüne de soyunmuş ancak pek iz bırakır başarısı olmamış. Paolo Maldini’yi ilk defa futbol sahasına süren Liedholm’un en büyük şanssızlığı sanırım halefinin Arrigo Sacchi olması… Hani şu Van Basten, Gullit ve Rijkaard’lı efsane Milan takımını yöneten Sacchi.</p><p class="MsoNormal"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiypkKu6QoFmRWXAqKy4_jlJiScQ6kZFllVazn64qCy712XM0JRzWUNfSpi5DevIIk8vRU9WAQ-E8MJcasPDj8wOyl_XvHHCj7Whk3DYB4dvjwPZzbYecjS7xJaWugLD58J_Ye1ZBCdktNa/s1600/nilsliedholm.jpg" onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 234px; height: 320px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiypkKu6QoFmRWXAqKy4_jlJiScQ6kZFllVazn64qCy712XM0JRzWUNfSpi5DevIIk8vRU9WAQ-E8MJcasPDj8wOyl_XvHHCj7Whk3DYB4dvjwPZzbYecjS7xJaWugLD58J_Ye1ZBCdktNa/s320/nilsliedholm.jpg" border="0" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5643807965472251362" /></a></p><p class="MsoNormal" style="text-align: center;"><span class="Apple-style-span" style="font-size:85%;">Liedholm öğrencisi Carlo Ancelotti ile...</span></p> <p class="MsoNormal">Milan döneminde Nordahl’ın 257 maçta 225 gol atmasını sağlayan isim olarak geçer Nils Liedholm. Bir çok golün yaratıcısı olduğu söylenir. Ayrıca takımdaki diğer futbolculardan her zaman birkaç saat fazla antrenman yaparmış. Bu sayede de futbolcu bıraktığında 40’ına merdiven dayamış bir futbolcuydu…</p> <p class="MsoNormal">Ülkesi de bu önemli değeri unutmuyor. İsveçli otomobil ve uçak üreticisi Saab bu sene 13 ve 16 yaş gruplarında bir turnuva düzenleyerek adını da “Nils Liedholm Cup” koymuş.</p> <p class="MsoNormal"><o:p> </o:p></p>Serkan Akkoyunhttp://www.blogger.com/profile/14228180889068775711noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7297156284743425515.post-11922894950896032202011-08-05T13:14:00.000-07:002011-08-05T13:23:51.837-07:00GOLÜN EVERTONCASI; DİXİE DEANTren yolu fabrikasında gece bekçiliği yaparken fareleri tekmeleyen ayaklar daha sonra İngiltere liginde halen kırılamayan rekorlara imza atıyordu. Merseyside’in mavisi Everton’ın, Goodison Park’a heykeli dikilen efsanevi golcüsü Dixie Dean.... <div><br /></div><div><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiGSf4Fg5SdrADuP3M3fg-5OeOeyt46XyFK3XLR9_KLO8_ImX0bC6EKBZ7t0ovVxHyG-t1_pNf4vHfPFlAri73hNA63JDuxpQRpzPnneYm3K9eswnPTVFiHu6EBQloQoYnhau0EFah01cC5/s1600/Sa%25C3%25A7lar+tam+bir+%2527Dixie%2527+i%25C5%259Fi.jpg" onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 240px; height: 320px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiGSf4Fg5SdrADuP3M3fg-5OeOeyt46XyFK3XLR9_KLO8_ImX0bC6EKBZ7t0ovVxHyG-t1_pNf4vHfPFlAri73hNA63JDuxpQRpzPnneYm3K9eswnPTVFiHu6EBQloQoYnhau0EFah01cC5/s320/Sa%25C3%25A7lar+tam+bir+%2527Dixie%2527+i%25C5%259Fi.jpg" border="0" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5637468699304637954" /></a><br /><br />Merseyside’ın mavi yakasında, Everton fanatiği bir tren yolu işçisi ve süt dağıtıcısı babanın oğlu olarak dünyaya gelince kaçınılmaz olarak siz de Evetron taraftarı olursunuz. Hele tarihler henüz 1900’lerin başıysa. William Ralph Dean, 1907 yılında Birkenhead’de dünyaya geldi. Küçük yaşlarda babasıyla birlikte sabahları 4 buçuk gibi uyanır ve kapı kapı dolaşıp süt dağıtırdı. Bunun onun içini ayrı bir anlamı da vardı. Birinci Dünya Savaşı sırasında çocukluk yaşayan birisi için evlere süt dağıtmak, sokağa çıkmak anlamına geliyordu. Okul çağı geldiğinde Laird Street School’a başladı. Ancak kendi deyimiyle “tek dersi; futbol” idi. Okulla bu yüzden pek arası yoktu. 11 yaşında Albert Endüstri Okulu’na ise koşa koşa gidiyordu. Çünkü aynı zamanda okulun futbol takımında da yer aldığı için, okul demek bir nevi futbol demekti.<br /><br />Yaşı 14’e geldiğinde Dean, okulu bırakmak zorunda kaldı ve babası gibi o da Wirral Tren Yolu İşletmesinde işe girdi. Babası bu şirketten emekli olduktan sonra genç Dean kimsenin yapmak istemediği bir işe, gece bekçiliğine başladı. Kimse bu işi yapmak istemiyordu çünkü geceleri iş yerinin her yerinde devasa fareler dolaşıyordu. Ancak bu genç futbol aşığı için hiç sorun değildi. Nasıl üç sene önce futbol aşkı nedeniyle okula bağlandıysa yine futbol aşkı sayesinde zerre gocunmadan bu işi yapacaktı. Çünkü geceleri çalışmak demek gündüzleri futbol oynamak için ona bir hayli zaman kalması anlamına geliyordu. Bu fırsat geleceğin büyük golcüsü için kaçırılmazdı. Gündüzleri gerçek futbol topu, geceleri de futbol topu niyetine duvarlara fırlattığı fareler sayesinde gelişen tekniğini ilk fark eden çalıştığı iş yerinin sahibinin oğlu oldu ve onu yöneticisi olduğu New Brighton AFC’nin kadrosuna katmak istedi. Ancak nedeni bilinmez Dean bunu kabul etmedi. Daha sonra Pensby yerel takımı Pensby United ile anlaştı ve antrenmanlara çıkmaya başladı. Bu yol onu Goodison Park’a kadar götürecek ve bir efsane olmasını sağlayacak hikayede atılan ilk adımdı…<br /><br /></div><div><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjQZ7aPLg-OEmIOHYNi-g-QYJYNGW2cYGzFLIkbq74QrG7fHlZ50Fn39ax8Y_Sy9mNktVzyzhqF3v4VJ2n1aOswsrQMl0g0zl6NNMcFjx36640oKA_tm1CBKOdqnFDg4ir6d5qHMPjo-FeE/s1600/%2527Bizim+zaman%25C4%25B1m%25C4%25B1zda+ma%25C3%25A7lara+grand+tuvalet+gidilirdi+mirim%2527.jpg" onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 320px; height: 240px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjQZ7aPLg-OEmIOHYNi-g-QYJYNGW2cYGzFLIkbq74QrG7fHlZ50Fn39ax8Y_Sy9mNktVzyzhqF3v4VJ2n1aOswsrQMl0g0zl6NNMcFjx36640oKA_tm1CBKOdqnFDg4ir6d5qHMPjo-FeE/s320/%2527Bizim+zaman%25C4%25B1m%25C4%25B1zda+ma%25C3%25A7lara+grand+tuvalet+gidilirdi+mirim%2527.jpg" border="0" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5637468954203543778" /></a></div><div><br /><b>Tranmere’den Everton’a Giden Yol</b><br /><br />Pensby United’da oynarken, profesyonel bir takım olan Tranmere Rovers gözlemcilerinin onu fark etmesi çok zor olmadı. Şu anda İngiltere’nin alt liglerinde can çekişen bu köklü kulübün renkleri de çok manidardır ki, genç Dean’in taraftarı olduğu Everton gibi mavi beyaz. Tranmere kariyeri genç golcü için biraz hazin başlıyordu. Altrincham ile oynanan bir maçta maruz kaldığı “acımasız” bir müdahale sonucunda yerde kalan Dean, hastane götürüldüğünde testislerinden birini kaybettiği gerçeğiyle karşı karşıya kalıyordu. Dean kendisine bu müdahaleyi yapanı görmemişti ancak onun Davy Parks olduğuna inanıyordu. Olaydan tam 17 sene sonra, Davy Parks ile bir barda karşılaştı. Parks ona bir bira gönderdi. Bunun üzerine bir süre yerinde sakince bekledi Dean daha sonra yerinden kalktı ve efsane olan kafa vuruşları süratinde bir yumruk yerleştirdi Davy’nin yüzüne ve bu sefer hastaneye giden Davy oldu. Ancak daha sonra kendisine faul yapanın Davy Parks olmadığı ortaya çıktı. Bu olaya aldanıp da Dean’i sert ve kavgacı birisi zannetmemek lazım. Onun aynı zamanda çok naif de bir yüreği vardı. Öyleki, Tranmere transferi sonrası aldığı ücretini ailesine verdi. Ailesi de bunu yaşadıkları bölgenin hastanesi Birkenhead Hastanesine bağışladılar. İyilik, genlerinde vardı. Dean, Tranmere’de 2 sezon oynadı ve 30 maçta 27 gole imza attı. Bu sayede Arsenal, Newcastle United gibi takımların ilgisini çekti. Ancak onun gönlü ne barda yumrukladığı Davy Parks’ın yüzünü kaplayan kan gibi kırmızı, ne de kendisine “Dixie” lakabının takılmasına neden olan saç ve ten rengi gibi siyahtan yanaydı. Onun için hayat mavi ve beyazdan ibaretti.</div><div><br /></div><div><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjrvdFR3kx7vJ1GsEUBhM-wuAiRb15lXI8F5bqiojFdoWoDQJ9w1bf8ogsrWU_dueb5LqJbGOBpKSOApWIX2TM2iVu7edmyV3f1gkv8J8zXmsLy10yZ_lCWv5xcagPsics4oITo6rBCm3WV/s1600/Metal+plaka+var+m%25C4%25B1+yok+mu+bilinmiyor+ancak+bu+kafa+vuru%25C5%259Flar%25C4%25B1n%25C4%25B1n+gol+olmamas%25C4%25B1+imkans%25C4%25B1zd%25C4%25B1.jpg" onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 320px; height: 195px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjrvdFR3kx7vJ1GsEUBhM-wuAiRb15lXI8F5bqiojFdoWoDQJ9w1bf8ogsrWU_dueb5LqJbGOBpKSOApWIX2TM2iVu7edmyV3f1gkv8J8zXmsLy10yZ_lCWv5xcagPsics4oITo6rBCm3WV/s320/Metal+plaka+var+m%25C4%25B1+yok+mu+bilinmiyor+ancak+bu+kafa+vuru%25C5%259Flar%25C4%25B1n%25C4%25B1n+gol+olmamas%25C4%25B1+imkans%25C4%25B1zd%25C4%25B1.jpg" border="0" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5637469913935781330" /></a><br /><br /><br /><b>Dixie Lakabı Nereden Geliyor ?</b><br /><br />Ailesi onu çocukken genellikle, Bill diye çağırırdı. Ne ilginçtir ki hikayemizin diğer kahramanı Merseyside’in Kırmızı efsanesi Shankly ile bir nevi adaştı. Ancak Everton’da ki takım arkadaşları Dean’e “Dixie” lakabını uygun gördüler. Dixie, Amerikan iç savaşı sırasında güneyde bulunan koyu tenlilere verilen isimdi. Dean de saçları ve ten renginden dolayı takım arkadaşlarının gözünde bir İngilizden çok güney Amerikalı gibiydi ve o yüzden o tam bir “Dixie” idi. Bu lakap o kadar benimsendi ki halen bir çok kaynakta ismi Dixie Dean olarak geçiyor. Bu arada Everton’dan takım arkadaşları dedik değil mi ? O zaman Dixie’nin bir de Everton kariyerine doğru ilerleyelim…<br /><br /><b>Mavi Yaka’nın Gol Makinası</b><br /><br />Henüz 8 yaşındayken babası tarafından Goodison Park’a bir maça götürüldüğünde başladı Everton aşkı. Tranmere’de geçen iki sezonun ardından dönemin Everton yöneticisi Thomas McIntosh ile Woodside Park’ta tarihler 1925’i gösterdiğinde oturduğunda ise hayalleri gerçek olmak üzereydi. 3,000 £ karşılığında kendisini Everton’lı yapan imzayı atarken aynı zamanda Tranmere tarihinin de en pahalı transferine imza atıyordu. Everton forması ile ilk sezonunda beklentilerin altında kaldı ve sadece 32 gol atabildi. (Aslında bu lig tarihi için bir rekordu. Ancak daha sonra bir başka Everton forveti Bert Freeman tarafından kırılabilecek bir rekor hem de). Kör talih peşini bırakmıyor bu sefer bir trafik kazası ile bu gol makinesini durdurmaya çalışıyordu. Ancak başaramadığı aşikar.</div><div><br /></div><div><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiKbrl1V5sVBDDkT8OgSnJOd4OrHm5nIOxyQdfp0j7yP0mEo4_g8nzlZ6oN-TSp4teej_BA7kFsxfVaVvR8acOSPdP3RZlxC2m4Ym3jWILlV2oIvz8ERquklnyA-MSjA06bj9_kN2l_ML2c/s1600/Everton%2527%25C4%25B1n+Dean%2527in+canlan%25C4%25B1p+tekrar+gollerini+s%25C4%25B1ralamas%25C4%25B1na+%25C5%259Fu+s%25C4%25B1ralar+%25C3%25A7ok+ihtiyac%25C4%25B1+var+gibi.jpg" onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 320px; height: 241px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiKbrl1V5sVBDDkT8OgSnJOd4OrHm5nIOxyQdfp0j7yP0mEo4_g8nzlZ6oN-TSp4teej_BA7kFsxfVaVvR8acOSPdP3RZlxC2m4Ym3jWILlV2oIvz8ERquklnyA-MSjA06bj9_kN2l_ML2c/s320/Everton%2527%25C4%25B1n+Dean%2527in+canlan%25C4%25B1p+tekrar+gollerini+s%25C4%25B1ralamas%25C4%25B1na+%25C5%259Fu+s%25C4%25B1ralar+%25C3%25A7ok+ihtiyac%25C4%25B1+var+gibi.jpg" border="0" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5637469556089352242" /></a><br /><br />Kuzey Galler’in Holywell bölgesinde motorsikleti ile bir trafik kazası geçirdi. Bu kaza sonrası kafasından ciddi şekilde yaralandı ve kaldırıldığı hastanede doktorlar tarafından “bir daha futbol oynayamayabilir” teşhisi konuldu. Ancak Dean, Everton formasını henüz sırtına geçirmişken bunun olmasına izin veremezdi. Doktorlar ikna edildi ve kafasında bir metal plaka ile hayata geri döndü. Hatta döndüğünün ertesinde oynadığı ilk maçta kafası ile gol atınca, kimileri tarafından kafasından o metal plakaların çıkarılmadığı üzerine ucuz şakalar yapılsa da hem doktorlar hem de kendisi metal plakaların çıkarıldığını defalarca tekrar ettiler. Onun insan üstü kafa vuruşlarına bir kılıf bulunması gerekiyordu ve bu da kolay bir yoldu. O kadar iyi kafa vuruşlarına sahipti ki kendisinden sonra sahalarda bulunan “Altın Kafa” lakaplı Macar futbolcu Sandor Kocsis ve Alman kulesi Horst Hrubesch’in ilk karşılaştırıldıkları isim her zaman için Dixie Dean oldu. Kazadan sonraki sene ise Dean’in senesi oldu. 1927-28 sezonunda tam 60 gole imza attı ve bu sayı bir sezonda atılan en çok gol başlığı altında halen kırılamamış bir rekor olarak raflardaki yerini koruyor. Aynı sezon Dean’in kaptanlığını yaptığı Everton Birinci Lig’e yükseldi. Ertesi yıl İkinci Lig’e düşmelerine rağmen takımından ayrılmadı ve sezon sonunda Everton’u tekrar bir üst lige taşıdı. Bunun yanında Mavilere, 1933 yılında bir de FA Cup kupası kazandırdı finalde attığı gol ile. Bu maçın ayrı bir önemi de İngiltere’de ilk defa maçlara forma numaraları ile çıkıldı ve Dean 9 numarayı geçirdi sırtına. Everton forması ile yaptıklarını özetlersek; 433 maça çıktı ve tam 383 gol attı. 1927-28 ve 1931-32’de Birinci Lig şampiyonluğu, 1930-31’de İkinci Lig şampiyonluğu, 1933’de FA Cup, 1928 ve 1932’de Charity Shield şampiyonluğu yaşadı.<br /><br /><br /><b>Heykeli’nin Dikildiği Stadyum’da Hayata Gözlerini Yumuyor</b><br /><br />Everton tarihinin gelmiş geçmiş en iyi golcüsü (bu sözler bizzat Everton’un resmi sitesine ait) William Ralph ‘Dixie’ Dean’in bu efsanevi başarıları, Everton camiası tarafından da Goodison Park’a bir heykeli dikilerek taçlandırıldı. Heykelin altında Everton taraftarları onu şöyle tanımlıyordu “Footballer, Gentleman, Evertonian”. Ayrıca her yıl, eski takımları Tranmere ve Everton’un en başarılı oyuncusuna verilen ve “Dixie Dean” adını taşıyan ödül de yine bu mirası yaşatan bir gelenek. Diğer yandan Dean’in bir gol attığı, Wembley’de 92.000 kişinin önünde oynanan ve Everton’un Manchester City’yi 3-0 yendiği karşılaşmada, bizzat Kraliçe’nin elinden aldığı FA Cup madalyası ise 2001 yılında bir bağış organizasyonunda 18,213 £ karşılığında satıldı.</div><div><br /></div><div><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg9_-8q_frBZvH5LgPT9f7gfhlMdnyb3uK8CD4cEjC3DQwGHNbt-b8T67edtN144sa9tjei2MsDxHCssICyvBEdjpvHcP36jZ6Y5PhNsbloyZU2ttkQf8s1iI_PwpxIyV3P05z7VvioDEzc/s1600/Bu+madayla+sanki+biraz+ucuza+gitmi%25C5%259F.jpg" onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 162px; height: 320px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg9_-8q_frBZvH5LgPT9f7gfhlMdnyb3uK8CD4cEjC3DQwGHNbt-b8T67edtN144sa9tjei2MsDxHCssICyvBEdjpvHcP36jZ6Y5PhNsbloyZU2ttkQf8s1iI_PwpxIyV3P05z7VvioDEzc/s320/Bu+madayla+sanki+biraz+ucuza+gitmi%25C5%259F.jpg" border="0" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5637469300650900274" /></a><br /><br />Everton tarihinin efsane ismi, daha sonra Notts County ve İrlanda’nin Sligo Rovers takımlarında toplamda 16 maça çıktı ve futbolu bıraktı. Futbol sonrası bir Pub işleten Dean’in, 1976 yılında bacağındaki damarlarda meydana gelen bir rahatsızlık nedeniyle efsane gollere imza attığı sağ bacağı kesildi. Liverpool efsanesi Bill Shankly’nin “ O fevkalade büyük bir isim, aynı Beethoven, Shakespeare ve Rembrandt gibi…” dediği İngiliz efsane 1 Mart 1980 ‘de futbolu bıraktıktan sonra ilk defa gittiği Goodison Park’ta, bir Liverpool maçı sırasında kalp krizi geçirerek hayata gözlerini yumdu. Everton’un çocuğu, Everton stadında teslim etti canını.<br /></div>Serkan Akkoyunhttp://www.blogger.com/profile/14228180889068775711noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7297156284743425515.post-19453302139935037922011-07-31T13:58:00.000-07:002011-07-31T14:07:00.097-07:00Beyin Bedava: Lisandro Lopez<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi8e_TcMG5wvXzJxaP3_Z7Fnrsu6WPiPDpQzfEpLSUcuwGBQMEwgZ-o3schDTcQb8sG-aETq49lNOpHj9Hn-hWUvETeBa5BeWkuB_6vNJCvWtWVJS9eG84R5LT3qUK3pjwntQtCHHUTJlkm/s1600/ZgLisandro_Lopez%255B1%255D.JPG"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 320px; height: 241px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi8e_TcMG5wvXzJxaP3_Z7Fnrsu6WPiPDpQzfEpLSUcuwGBQMEwgZ-o3schDTcQb8sG-aETq49lNOpHj9Hn-hWUvETeBa5BeWkuB_6vNJCvWtWVJS9eG84R5LT3qUK3pjwntQtCHHUTJlkm/s320/ZgLisandro_Lopez%255B1%255D.JPG" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5635625312587098658" /></a><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhXRBf5y6n3ggcXcnXYEN5WR4m1vn35l3tm5_1JJM00zlG778PwnF5C-uFbjZWYVN5uBfaVznQ_3koZshPmX78-Oc3XCTNk8SLJGjvHTduoVvLJjgmrS6k1nqted-9tT0QAmZ90ou-D01a0/s1600/photo-1408444-L.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 320px; height: 232px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhXRBf5y6n3ggcXcnXYEN5WR4m1vn35l3tm5_1JJM00zlG778PwnF5C-uFbjZWYVN5uBfaVznQ_3koZshPmX78-Oc3XCTNk8SLJGjvHTduoVvLJjgmrS6k1nqted-9tT0QAmZ90ou-D01a0/s320/photo-1408444-L.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5635625195966336114" /></a><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjjk72nh5gSLswmNJz7KsmWx4ZBhzyVc6vbRLLSzR6db6JdR0wevepBOJQ8NWOubHKZqIK5Qx-PshVC443zx105OpBvFaj0CfcbxCq_wMAad51Kv6Ar3YASoFoW_RmkhgGlNoa-KYteSOpp/s1600/OL-lisandro-lopez.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 320px; height: 200px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjjk72nh5gSLswmNJz7KsmWx4ZBhzyVc6vbRLLSzR6db6JdR0wevepBOJQ8NWOubHKZqIK5Qx-PshVC443zx105OpBvFaj0CfcbxCq_wMAad51Kv6Ar3YASoFoW_RmkhgGlNoa-KYteSOpp/s320/OL-lisandro-lopez.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5635625118552515586" /></a><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEifLD0INKTSmD2BhmhKv9Y_yO4yXYAF3uVnAjAZ3kANqYUJyc4NUxIJTEwG4KuWw5ht-8fyfhqXMEkJUIvGp3L4VIWBHVAYCiRk4Wld4DsUiY7wc4FKXTJ96oKOIKryFnrGOGcIUDAv2JBF/s1600/Lyon-Lisandro-Lopez-celeb_2590408.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 320px; height: 170px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEifLD0INKTSmD2BhmhKv9Y_yO4yXYAF3uVnAjAZ3kANqYUJyc4NUxIJTEwG4KuWw5ht-8fyfhqXMEkJUIvGp3L4VIWBHVAYCiRk4Wld4DsUiY7wc4FKXTJ96oKOIKryFnrGOGcIUDAv2JBF/s320/Lyon-Lisandro-Lopez-celeb_2590408.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5635625047415442626" /></a><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgaDz-OUuAgjVlfu6QdHKSCme7rGdfiQcX-Maq_eOnLJj6DGg6wWHGuXwEnIUFnQvXMC9bdX_KKA_pn7QfGxDS_ER5536WCuN_VzADTRnnykE4rshN-oXU_TedzUEiIqO3kuhbOeOo20e7C/s1600/lopez_getty595.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 320px; height: 180px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgaDz-OUuAgjVlfu6QdHKSCme7rGdfiQcX-Maq_eOnLJj6DGg6wWHGuXwEnIUFnQvXMC9bdX_KKA_pn7QfGxDS_ER5536WCuN_VzADTRnnykE4rshN-oXU_TedzUEiIqO3kuhbOeOo20e7C/s320/lopez_getty595.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5635624998536855586" /></a><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjLTpWhKkFYFfThkmDx3xKbltYoZ2i3LSpX6nOR9T1dsVN8cFJ9_ydy4du8Sx3YWEsIJUFxomuzl909UqJ_umTWdiDBaLQwWETY8CdZ8HTSl_hjtKaZcsMDaj9bSpBGtKyb2gOmPJurIvUA/s1600/lopez_fgdg.JPG"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 320px; height: 160px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjLTpWhKkFYFfThkmDx3xKbltYoZ2i3LSpX6nOR9T1dsVN8cFJ9_ydy4du8Sx3YWEsIJUFxomuzl909UqJ_umTWdiDBaLQwWETY8CdZ8HTSl_hjtKaZcsMDaj9bSpBGtKyb2gOmPJurIvUA/s320/lopez_fgdg.JPG" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5635624943654627010" /></a><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjuxQ3MT7E4BaFRkvTrlbNpBdyHKtqwnPnizy2ENOKY1sFodkxWkgjL4fCu-1BV1ZBJEw_vZfZbjJ_sQ2rnwu766QzFF0jxGASa99MgnXRQyfNdCBHXg4GiH92mL67huLO-M25xgba5oayF/s1600/Lisandro-Lopez-2010.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 320px; height: 240px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjuxQ3MT7E4BaFRkvTrlbNpBdyHKtqwnPnizy2ENOKY1sFodkxWkgjL4fCu-1BV1ZBJEw_vZfZbjJ_sQ2rnwu766QzFF0jxGASa99MgnXRQyfNdCBHXg4GiH92mL67huLO-M25xgba5oayF/s320/Lisandro-Lopez-2010.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5635624876131230338" /></a><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjtjlFuZ1Bs1UbN2R82-0RFxPTzdtyX6QIDT2Q5lG2I5FOKVfHKLXNMQ7EqF2-OkhRZmjFv26wK-2sML2R1-lSdLqveOsNnzzOuH6r0C29QTfkWVUf19yhJQC-lguz7JomRo0SacO48Bo2-/s1600/Lisandro-Lopez-001.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 320px; height: 192px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjtjlFuZ1Bs1UbN2R82-0RFxPTzdtyX6QIDT2Q5lG2I5FOKVfHKLXNMQ7EqF2-OkhRZmjFv26wK-2sML2R1-lSdLqveOsNnzzOuH6r0C29QTfkWVUf19yhJQC-lguz7JomRo0SacO48Bo2-/s320/Lisandro-Lopez-001.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5635624821931884850" /></a><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiYQopUpqnoMvmCtSRkQLCrO3FcCNG6dbUFyBfYB8_BTVd58q91ZKd893EQmweXlJtaErnz3nUiQUVYR1QALoL6MzD1_KRQapH5vYQMGDW35YuqV03AgrSp9Wm58sQuNZhZHGJ3klt8GIGb/s1600/Lisandro-Lopez-.png"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 320px; height: 238px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiYQopUpqnoMvmCtSRkQLCrO3FcCNG6dbUFyBfYB8_BTVd58q91ZKd893EQmweXlJtaErnz3nUiQUVYR1QALoL6MzD1_KRQapH5vYQMGDW35YuqV03AgrSp9Wm58sQuNZhZHGJ3klt8GIGb/s320/Lisandro-Lopez-.png" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5635624755342176322" /></a><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjnkkV4vco5O-IZEY3ty_cX2aWatbx9K54-XWALOQSSzi6eLABcc_uCi-8TTHhHKJbKJk6oyzKBWE1zw1LEOnrjObZiY2bOKR4aBhqUaJg_KC2g6ysMmJPKMpF8BiPwzCefWw3uvjHRh127/s1600/lisandro-lopez.png"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 320px; height: 184px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjnkkV4vco5O-IZEY3ty_cX2aWatbx9K54-XWALOQSSzi6eLABcc_uCi-8TTHhHKJbKJk6oyzKBWE1zw1LEOnrjObZiY2bOKR4aBhqUaJg_KC2g6ysMmJPKMpF8BiPwzCefWw3uvjHRh127/s320/lisandro-lopez.png" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5635624627874153074" /></a><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjDcijjGykiOxF5dD_GOcX5no0wCI5mJNkU49dTdrfz6Kuo-gN-xnTfAnq-RauemX9mtCxi_3LMpkQWWAFEWfyOgYIkeIzbuVnzAHalqUjoFojaLrJ3YgnEyZ1BQ8Ol5J4g0OGTesm9D5BJ/s1600/Lisandro-Lopez.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 320px; height: 221px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjDcijjGykiOxF5dD_GOcX5no0wCI5mJNkU49dTdrfz6Kuo-gN-xnTfAnq-RauemX9mtCxi_3LMpkQWWAFEWfyOgYIkeIzbuVnzAHalqUjoFojaLrJ3YgnEyZ1BQ8Ol5J4g0OGTesm9D5BJ/s320/Lisandro-Lopez.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5635624564942299410" /></a><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhm7EWJajeW51hEhqA7ZaOLL5Yc-zXdoBuY_YoGvxmr4_mgtuEEvQfuejTmA37cveug2SHyrNvacTpC1BxcjpXwIzz8RHGlE5GnZkAYfV2Ld6ujlRuC7HluDG_ySyuhOpN_h6z5UJv0jB2n/s1600/lisandro.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 320px; height: 269px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhm7EWJajeW51hEhqA7ZaOLL5Yc-zXdoBuY_YoGvxmr4_mgtuEEvQfuejTmA37cveug2SHyrNvacTpC1BxcjpXwIzz8RHGlE5GnZkAYfV2Ld6ujlRuC7HluDG_ySyuhOpN_h6z5UJv0jB2n/s320/lisandro.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5635624486215729890" /></a><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjez58Nn2w02UGQw90CSDdNs08BhKnxeFNsubhV3mN36SvIwSjsmq-fy3b5eEVBxnwpKRe9HNvDu9yEz0Cfu43tMObqB9JJl18rxL2pMKne-BU6OTa3FKoJorjXY2J7mc0FpO1pnQi13GjE/s1600/D24D7E0105E54C9BA1B6CCD9B21243E6.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 267px; height: 320px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjez58Nn2w02UGQw90CSDdNs08BhKnxeFNsubhV3mN36SvIwSjsmq-fy3b5eEVBxnwpKRe9HNvDu9yEz0Cfu43tMObqB9JJl18rxL2pMKne-BU6OTa3FKoJorjXY2J7mc0FpO1pnQi13GjE/s320/D24D7E0105E54C9BA1B6CCD9B21243E6.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5635624428115452098" /></a><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhnFXgjiEExLrGdkiBtnCW3g95KSiJPk92eP1aPQxx6G6EZ2VBJ3KTKS9ycdcdRn-RbFIQxzhwXXaIPeTWoRUHhyphenhyphenfQnxqMSIWO6OzIajbkz0qckII3EccnnZOlFKCCVqbsz5nKiLKRE46R7/s1600/beyin-bedava.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 300px; height: 239px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhnFXgjiEExLrGdkiBtnCW3g95KSiJPk92eP1aPQxx6G6EZ2VBJ3KTKS9ycdcdRn-RbFIQxzhwXXaIPeTWoRUHhyphenhyphenfQnxqMSIWO6OzIajbkz0qckII3EccnnZOlFKCCVqbsz5nKiLKRE46R7/s320/beyin-bedava.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5635625617038838770" /></a>Serkan Akkoyunhttp://www.blogger.com/profile/14228180889068775711noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7297156284743425515.post-79967651953038384072011-06-26T07:54:00.000-07:002011-06-26T07:58:15.918-07:00Reyis Yuvada<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhLPm5q0rbgMf3DS2hyaVNn_oL9_fcPcF3SSEiAXONloQ8OP400oPJOyfukJ3OBqEM8BBuvFcVtTWV2Dkd4ZLbtbGD-5szOHSorYngPnutdSjUNLpNeL_hXbPbonsRdjBcGUZVl9qFy2N2C/s1600/phpThumb_generated_thumbnail.jpeg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 320px; height: 236px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhLPm5q0rbgMf3DS2hyaVNn_oL9_fcPcF3SSEiAXONloQ8OP400oPJOyfukJ3OBqEM8BBuvFcVtTWV2Dkd4ZLbtbGD-5szOHSorYngPnutdSjUNLpNeL_hXbPbonsRdjBcGUZVl9qFy2N2C/s320/phpThumb_generated_thumbnail.jpeg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5622542833462749154" /></a><br />Simeone Reyis, Catania'yı yuvada tuttuktan sonra Atletico Madrid mi küme düşüp düşmeyeceği bu gece belli olacak olan River Plate mi derken futbola başladığı ve jübile yapmadan önce bir sezon formasını giydiği Racing Club'la anlaştı.<br /><br /><iframe width="480" height="390" src="http://www.youtube.com/embed/HX-wFFTBLNY" frameborder="0" allowfullscreen></iframe>Serkan Akkoyunhttp://www.blogger.com/profile/14228180889068775711noreply@blogger.com0