28 Ocak 2011 Cuma

David Beckham'ın Preston North End Günlerinden



Genç David Beckham'ın bundan yaklaşık 16 yıl önce kiralık olarak formasını giydiği Preston North End 'e ilk katıldığı günlerden...

İkide Sıfır



Gündüz Polonya'ya 8-3 yenilen Kadın Curling takımı 19.00'da başlayan maçta da Çek Cumhuriyetine 7 oyun sonunda 9-1 yenildi.Tek raunt alabildik onu da 1-0.Kalan oyunların 2'si 0-0 biterken.1, 3, 4 ve 6. oyunları kazanan Çekler skoru 7. oyunda 9-1'e getirince, 8'e gerek kalmadan çekildik.Çekler her ilk atış hakkı kendilerindeyken , taşı evin girişinde kalacak şekilde atarak bizim atışımızın eve girmesini engelleme şeklinde bir taktik belirlemişler ve çok güzel uyguladılar.4. rauntta inanılmaz berbattık bu arada.Bunu en iyi Öznur'un bakışları anlatıyor sanırım.

En Sevilesi Başkan !!


Polonya'nın ikinci lig takımlarından Warta Poznan Kulübünün yeni başkanı İzabela Lukomska oldu.Kendisi daha çok İza Lukomska diye tanınır.Neden "en sevilesi" olduğuna gelirsek, Lukomska eski bir playbol güzeli.Hakkında ki ayrıntılı fotoğrafları google görsellerden arama yaptığınızda göreceksinizdir.Sanırım Warta Poznan ile yapılacak transfer görüşmeleri sırasında menajerler, futbolcular, yöneticiler özellikle başkanla "birebir" görüşme taleplerinde bulunacaklardır artık.


25 Ocak 2011 Salı

83. Oscar Ödülleri


2 pazardır futbol dışı konu yazma sözümü tutmuyorum.Bugün iş bankası yazısıyla zaten bambaşka bir konudan bahsetmişken , yine aynı şekilde devam edip güne pazarmış gibi devam edelim.

83. Oscar ödülleri için adaylar açıklandı.Golden Globe'da az çok işaret edildi aslında ödüllerin kime gideceği ama yinede törene olan ilgiyi sıcak tutmak adına sürprizler olabilir.Klişedir , ödül kazanacakları tahmin etmek, o yüzden uyalım ve önce tahminlerimizi sonra gönlümüzden geçenleri beraberce yazalım.

En İyi Film ;

The Social Network ( The King's Speech & İnception )

En İyi Erkek Oyuncu ;

Jesse Eisenberg "The Social Network" ( Javier Bardem "Biutiful" )

En İyi Kadın Oyuncu ;

Natalie Portman "Black Swan" (E haliyle gönüle giren ve çıkmayan yine Natalie :)

En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu ;

Christian Bale "The Fighter" ( Geoffrey Rush "The King's Speech" )

En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu ;

Helena Bonham Carter "The King's Speech" ( Gönlümüzden geçen de kendisidir. )

En İyi Animasyon ;

The İllusionist (Gönülden geçen yine budur. )

İş Bankası



Uzun süredir kanlı canlı, olayın hemen akabinde bir yazı girmemiştim.Genellikle araştırma ve fotoğraf altı yazma sitilini benimsediğim için bu yazı şeklinden uzağım.Ancak şu anda yazamazsam da çatlarım :)

Bugün sabah saat 10.00 gibi Kemerburgaz Yaşamkent İş Bankası Tesislerinde iş hayatıma dair önemli adımlardan birisi olabilecek bir mülakat sürecinden geçtim.Mülakat dememek lazım aslında.Çünkü çok yakın arkadaşlarımla bile konuşamayacağım samimiyet ve rahatlığı sağlayan İK görevlileri vardı karşımda.Spor gazeteciliği hevesim ve ufaktan da olsa aldığım eğitime rağmen "geleceği görebilmek" adına bankacı olmak benim için en hayırlısı olacak gibi geliyor.Yazmaya yine devam ederim tabi ki, ama gazeteci olur muyum? Zaman :)



Görüşme sırasında konu yine bir şekilde futbola geldi.Aslında futbola geldi demek yanlış olur konu zaten hep futbolun etrafında döndü.Ortaokul ve lisede oynadığım, üniversite de taraftarlığım ve sonrasında yazmaya başlamam.İK görevlisi beyefendi de ilk gittiği maçın 1981 Galatasaray - Sarıyer maçı olduğunu söyledi ancak 1981'de Sarıyer birinci ligde değildi.Sanırım 82/83 sezonudur o.Bende ufak bir arşiv karıştırması sonucu iki sonuca ulaştım.Sitenin adresini not ettiler umarım arada uğrayıp okurlar :).Eğer okursa kendisinin gittiği maç şu ikisinden biri olmalı ;

18.09.1982 Galatasaray Sarıyer 2-1 Bülent (2)

06.03.1983 Sarıyer Galatasaray 1-1 Raşit

Golleri atanlar GS'li futbolcular.Sarıyer arşivi o kadar kuvvetli değil :)




Aslında anlatacağım konuşacağım çok şey vardı ama süre yetmedi.İnsan mülakatta daha uzun kalmak ister mi? Ben bugün istedim açıkçası :). Bundan sonrası artık Adana'da boş kadro olması ve benim oraya iş teklifi almamı beklemekle geçecek.Yine de tahmin ettiğimden çok güzel ve keyifliydi.Staj sonrası karşılaştığım ikinci bankacı profilinden de olumlu bir takım fikirlerle ayrıldım.Umarım benimde çalışma hayatım da böyle iş arkadaşlarım olur.

21 Ocak 2011 Cuma

Futbol Takımları & Taraftarlar & Kulüp Başkanları


Çok uzun yazmayacağım.Fikrim sabit ve belli.Dallandırıp budaklandırıp dolandırmayacağım.

Futbol takımları neden var?

Taraftar için var.Eğer biz bilet almazsak, forma almazsak, tribüne gelmezsek, kulüp üyesi olmazsak, ürünlere talep göstermezsek ne yaparsınız? Nereden gelecek gelirler ? Kendi aranızda bir oyun oynarsınız. Oyuncu alır satarsınız ancak.Criket'ten, Curling'ten farkınız kalmaz.

Bu oyunun baş aktörleri bizleriz.Bizi yasalarla , baskılarla , tehditlerle kontrol altına alma çabanızdan vazgeçin artık. Siz istiyorsunuz diye değil, biz istiyoruz diye oynuyorsunuz.Siz oynuyorsunuz diye stada gelmiyoruz biz, biz geldiğimiz için oynuyorsunuz.Taraftarsız maçlarınıza bir bakın, anlayın !

Kazanınca büyük taraftarın desteğiyle, ama ıslıklayınca, protesto edince "provakatör" taraftar.Eğer biz o tribüne geliyorsak artık sizden üstün olduğumuzu anlayın.30 senedir aynı takımı tutar adam , 30 senedir tribüne gider.Ama o 30 sene içerisinde kaç yönetim değişir, kaç başkan gelir gider.Farkettin mi değişmeyen bir tek o taraftardır.

Siz bize hizmet için varsınız, bizi devlete , bizi polise şikayet etmeyi, bizi tehdit etmeyi bırakın artık !

19 Ocak 2011 Çarşamba

97 Akdeniz Oyunları Finalisti Takım'a Şöyle Bir Bakınca...

1997 Akdeniz Oyunlarında finale kalan ve İtalya'ya yenilen Olimpik Milli Takım'la ilgili ufak bir gezintiye çıktım internet aleminde.Bu gezintiye de nasıl çıktım , youtube'da gene can sıkıntısından videolar izlerken Gençlerbirliği'nin 03/04 sezonunda UEFA'da ki maçlarını izliyordum.Hani şu Ankara'da Valencia'yı 1-0 yendikleri, Portekiz'de Sporting'i 3-0 yendikleri maçlar.O sırada gözüme Mustafa Özkan takıldı ve merak ettim acaba şimdi nerdedir diye.Wikipedia üzerinden bilgilerini okurken 97'deki o finalist takımın kadrosunda olduğunu gördüm.Kadroda ki diğer isimlere bakınca çokça tanımadığım isim olduğunu gördüm.Bu yüzden de acaba şimdi neredeler nostalji klişesi işine bende gireyim dedim.Öncelikle o kadronun tamamını vereyim.Daha sonra da pek bilinmeyen isimlerin o final sonrası nasıl bir yol izlediklerini anlatmaya çalışayım.

1-Hakan Çalışkan
2-Emrah Eren
3-Fatih Akyel
4-Ali Eren Beşerler
5-Ümit Özat
6-Sinan Demircioğlu
7-İdris Gümüşdere
8-Serdar Topraktepe
9-Mustafa Özkan
10-Serkan Aykut
11-Çetin Güner
12-Kubilay Aydın
13-Hakkı Daş
14-Erdal Eraslan
15-Hasan Yiğit
16-Sinan Tanış
17-Yıldıray Baştürk
18-Altan Aksoy
19-Nuri Çolak
20-Ziya Şahin
21-Selahattin Kınalı
22-Ramazan Tunç

Hakan Çalışkan : Şu anda 33 yaşında.Gümüş madalyalı kaleci oyunların öncesinde, Beşiktaş kadrosundaydı.Fevzi'nin yedeği olarak genelde kulübede beklesede ligde ve avrupa maçlarının bir kaçında görev aldı.Beşiktaş sonrası, Vanspor,Çorluspor,Sidespor,Türk Telekomspor, Aydınspor,Tarım Kredispor, Hadımköyspor(amatör), Halide Edip Adıvarspor(amatör).Bir zamanlar milli kaleci iken sonrasında amatöre dönüş...

Sinan Demircioğlu: 36'sinda olan bu tecrübeli futbolcu TFF bilgilerine göre hala faal olarak halen oynuyor.2011 mayısına kadar şu anki takımı olan Körfezspor ile sözleşmesi var.O da BJK altyapısının bir ürünü ancak Hakan gibi anadolu gezgini bir futbolcuda değil.BJK sonrası Büyükşehir Belediye,Gaziantep,Samsunspor gibi takımlarda oynamış.Final maçında ilk 11 çıkanlardan.

Çetin Güner : Final maçında yediğimiz 5 gole karşılık şeref sayımızı atan isim, Çetin Güner.Aynı zamanda takımın turnuvada ki en golcü ismiydi.Cezayir ve Slovenya maçlarında da toplam 3 gol attı.Trabzonspor'un futbolcusuydu o dönemde şimdinin 34'lük golcüsü.Aslında kumaş olarak iyi bir forvetti ancak Trabzonsporda bulunduğu dönemde Hami,Fatih Tekke,Hasan Özer gibi isimlerin arasında forma şansı bulması mümkün olmuyordu.2001'de Trabzondan ayrılıp, Gaziantepspor, Yozgatspor,Diyarbakırspor,Elazığspor,Eskişehirspor ve Arsinspor güzergahını izledi.Ayrıca belirtmeden geçemeyeceğim, Çetin'in gol attığı İtalyan Olimpik Milli Takımının kalecisi Buffon idi :)

Kubilay Aydın : Oyunlarda sadece gruplardan çıkmayı garantilediği için takım son 2-1'lik Slovenya maçında oynamış.Onu ismen hatırlamayabilir çoğu kişi ancak 28 Kasım 1998'de oynanan efsanevi normal süresi 1-1 biten ve 17-16'lık penaltı çekişmelerine sahne olan Gençlerbirliği-Galatasaray maçında, Gençler'in kalesindeydi.O dönem gelecek vaat eden yetenekli kaleci pozisyonundan anadolu gezgini futbolcu tipine çok çabuk döndü.Konyaspor,Erzurumspor,Ankaraspor,Diyarbakırspor,Eyüpspor,Sarıyer,Pendik,Kartal ve Küçükköyspor Kubilay'ın futbol hayatında izlediği güzergahı.

Kadroda yer alan bu isimler arasında Sinan Tanış için ayrı bir yazı düşünüyorum.Hazin bir hikayesi var , araştırılmaya ve yazılmaya değer diye düşünüyorum.

Notlar: 1. İtalya kadrosunda aynı zamanda çok sevdiğimiz ve legendary "Lucarelli" de yer alıyormuş :)
2. Milli takım teknik direktörü; Rıza Çalımbay idi.
3. O kadar aradım ama kullanabileceğim hiçbir anlamlı görsel bulamadım,özür dilerim.

11 Ocak 2011 Salı

Türk Berber

Geknipt voor topvoetbal from PRIME On Air on Vimeo.

Emenike'ye Sahip Çık


Popüler olmak, aşırı popüler olmak ve sonrasında şımarmanın dibine vurmak.Bu gücü ve kudreti elinize geçirdiğiniz zaman sanki her istediğinizi eleştirebilir her istediğiniz sözü rahatça söyleyebilirsiniz gibi geliyor herhalde.Hele birde arkanıza biraz da size özenen, sizi ilahlaştırmaya çalışan bir gürûhu aldığınız zaman , ver odunu gitsin.

Okan Bayülgen'de bu tarz adamların başında geliyor. Geçen günlerde programında konuk ettiği Ceyhun Yılmaz'ın sunduğu hoşbeşiki adlı programın videoları izleniyor. Programların birisinde Emenike konuk. Hani bizi kendisine, hem oynadığı futbolla, hem saha dışında, demir çelik işçilerini ziyaretinde, 1 mayısta taksimde yürüyüşe katılmasıyla hayran bırakan dev Nijeryalı. Okan Bayülgen , Emenike'yi ekranda görünce kendisi için "Bu nedir hocam? Tekneyle gelenlerden mi?" cümlesini kuruyor. Futbolu çok sevdiğini söyleyen ve her halinden Okan Bayülgen'i ya(ğ)lama yıkama halinde olduğu belli olan Ceyhun Yılmaz'da "Bu Emmanuel Emenike.Emmanuel bu hale gelmiş düşün.Afrika kökenli bir abimiz." diyor. Emenike'nin Nijerya doğumlu olmasına rağmen Afrika kökenli olduğunu iddaa edince ne içip oraya çıktığını açıkçası çok merak ediyoruz.

Her fırsatta hayatın sokakta olduğunu söyleyen ama kendisini sokak deyince ya bebekte bir cafede yada istiklalde starbucks'da gördüğümüz, sözde anarşizmi savunurken en boyun eğici tavırla popülist bir program yapan Bayülgen'in, Emenike isimli ülkemizde yasal yollarla çalışan ve işini hakkıyla yerine getiren bir futbolcuya karşı sözleri aleni ve açıkça bir "IRKÇILIK"tır.En kısa sürede özür dilemesi gerekmektedir.

9 Ocak 2011 Pazar

Futbol Fena Halde Savaşa Benzer


Dar alanda kısa paslaşmaların efsane sözüdür "hayat fena halde futbola benzer." Yazıya bir başlık ararken zihnim hiç zorlanmadan, bu söz geldi aklıma ve direk çarpıtıp koydum başlığı. Futbolu bir şeylere benzetme adeti, daha doğrusu her şeyi bir şeye benzetme adeti, en sevdiğimiz huyumuzdur.Ancak bu sefer gerçekten futbolu Pascal Boniface'in da yaptığı gibi fena halde savaşa benzeteceğim.

Savaş düşünün.Karşı karşıya iki ülke.İki askeri güç.İki futbol takımı ele alın.Askerleri vardır orduların, o kadar yüklüdür ki zihinleri ve yürekleri gerekirse ölmeyi göze alırlar.Savaşlarda zaten ölmek gerekir."Bu forma için gerekirse canımı veririm" diyen kaç futbolcu duymuş,izlemişizdir.Gerekmediği halde ölmeyi göze almıştır.Gerekmediği halde saha içinde üzerinde forması can veren futbolcular için üzülmüşüzdür.Askerlerin üniformaları vardır.Sahada yığılan bedenlerin üzerilerindeki formaları daha sonra tabutlarına , takımlarının bayrakları ile örtülür.Şehit olan askerin ülkesinin bayrağı gibidir aynen.Komutanlar savaş taktikleri belirler.Saldırıyı nereden yapıp nerede düşmanı karşılayacaklarına dair.En güçlü oldukları yere göre belirlenir bunlar.Savunmada iyi ise geride karşılayıp, kontra-atak ile gâlip gelmeyi planlar birçok futbol takımı da.Antrenörleri vardı takımların.Taktik belirler ve onları harfiyen uygulamalarını isterler.Eğer istenildiği gibi gitmezse işler, savaşlar ve maçlar ; kaybedilir.


Maç düşünün.Amaç bellidir.Karşısındakini yenmek için mücadele ederler.Varlarını yoklarını koyarlar ortaya.En yetenekli oyunculara gönderilir toplar.Belki bir duran top ile defanstaki uzun boylu oyuncu ileri çıkar, gol arar.Komutanın emri ile teknolojinin son ürünü bir uçak düşman safhasına gönderilir, gider, bombasını bırakır, görevini yapar.Golünü atar geri döner defansa.Sevincini taraftarları ile paylaşır.Taraftarlar toplanır.Futbol oynamayanlar ancak takımlarının kazanmasını delicesine isteyen gerekirse onların bu uğurda neleri var neleri yok ortaya koymasını isteyen insanlardır.Halklar mücadele ister.Kazanılacak şey ne ise onu kazanmalı ordu.Çünkü kaybedilecek belki bir toprak, belki şereftir.Bir maçta alınacak yenilgi sonrası iş yerinde alay konusu olmak istemez taraftar.Gururla formasını giyip sokağa çıkmak ister.Çocuğuna gururla takımının formasını alıp giydirir.Resmi geçitlerde üzerinde minik askeri kıyafeti ile selam çakan çocukla, belkide aynı çocuktur o.

Savaş alanı düşünün.Karşı karşıya duran iki cephe vardır.Cephenin en önünde en saldırganlar.Arkada bir kaleyi koruyanlar.Takımın kalecisi ve forveti vardır.Forvet ilk düdükle birlikte saldırıya geçer.Kaleci sakindir, kendisinin görevi rakibin göndereceği topları kaleye girmekten korumaktır.Savunmacılar vardır.Devasa topların kalenin duvarlarına vurup delmesini, düşmanın içeriye sızmasını engellemek için.Eğer top kaleye girerse, mücadelenin kaybedilmesi an meselesidir.İkisi içinde.


Saha düşünün.Alanlar çizgilerle bellidir.Onun dışında müdahaleler geçerli değildir.Ülkelerin sınırları vardır.O sınırların dışına çıkarsanız savaşa başkalarını da dahil etmiş olursunuz.İşler sizin için daha da zorlaşır.Oyunun kuralları vardır.Kuralları olduğu kadar etikleri de vardır.Savaşta düşmanın bile olsa etik duygular vardır.Eski zaman savaşlarında , cesetlerini toplamak için iki devlet savaşa ara verirlermiş.Devre arası vardır maçta.Yeni taktikler belirlenir,maça devam edemeyecek oyuncular değiştirilir.

Takımları düşünün.Kendi bayrakları vardır.Formaları, logoları, başkanları, kaptanları, taraftarları.Onlar için verildiği iddaa edilir tüm bu mücadele.Devletlerin de halkları vardır."Biz ne yaptıysak sizin için, siz mutlu olun" diyedir tüm mottoları.Belki iki ülkenin yöneticilerinin, asker olan insanlarının arası çok iyidir ama milletler anlaşamaz.Ve savaşırlar.Başkanlar beraber yemek yer.Futbolcular aynı deniz kenarına gider, tatil yaparlar.Ama taraftarlar duramaz, birbirlerini öldürecek kadar nefret ederler.Maç yaparlar.Ve futbolcular birden taraftar olur.Tıpkı iki kardeşin karşı saflarda birbirlerini silah çekip , mermi gönderdiği gibi.

Savaş ve maç düşünün.Birinde siz istemeseniz de ölürsünüz.Kimi zaman ne uğruna öldüğünüzü bilmeden.Birinde ise kimse ölsün istenilmez.Tek istenen, 3 tane direğe bağlanmış iplerden oluşan bir şeyin arasına olabildiğince fazla o yuvarlak nesneyi sokmak ve sonunda taraftarı olduğu takımın galip gelmesidir.

Evet, futbol fena halde savaşa benzer.Bu yüzden savaşlara gerek yoktur.Futbol bize yeter.


Ali Sami Yen Stadı İçin Beşiktaşlıların da Üzülmesi Gerekir !


Tarih, 15 Ekim 1989.

Yer, Ali Sami Yen Stadı.

Sahada beyaz altına siyah kombinasyonlu forma şortlarıyla Beşiktaşlılar ile açık mavi altı beyaz ikilisini giymiş Adana Demirsporlular var.

Beşiktaş o gün Demirspor'u 10-0 yeniyor."Metin-Ali-Feyyaz" üçü bir aradası tadından yenmez bir keyf sunuyor taraftarlarına.4 gol Ali , 3'er golde Metin ve Feyyaz'dan geliyor.

Türk futbol tarihinin halen kırılamayan bu rekorunun Beşiktaş tarihine altın harflerle geçtiği yer işte Ali Sami Yen Stadı. Ben şahsen bir Beşiktaşlı olsaydım bu stada en az bir Galatasaraylı kadar değer verir, yıkılışına üzülür, stadda oynanacak son maçı izlemeye koşa koşa giderdim.

7 Ocak 2011 Cuma

Hitler'e Kafa Tutan Adam mı Gerçekten ?

Matthias Sindelar Avusturya'nın 1920'li yıllardan 1940'a kadar en önemli ismi olmuştur. Kendisinden önce sıradan bir takım gibi görünen Austria Wien'e 2 kupa kazandırmıştır ki dönem için çok önemli başarılardır bunlar.Ayrıca 45 kez formasını giydiği milli takımda 27 gol atmıştır. Onu futbol tarihine işleyen olayda işte bu 27 gol attığı milli takım sevdasıdır.



Matthias yada orjinal haliyle "Matej" veyahut "Max" hakkında pek fazla Türkçe kaynak bulunmamaktadır. Bulunanlar da ise sürekli ondan "Hitler'e kafa tutan adam" diye bahsedilmektedir. Buna neden olan olayı kısaca anlatalım öncelikle ;

1938 Dünya Kupası'na katılacak olan Almanya'da kupa öncesi hareketli siyasi günler geçiyordu. Adolf Hitler'in emriyle ( başka bir seçenek varmış gibi ? ) "Anschluss" yani birleşme başlatılıyordu. Bu birleşme tek taraflı gönül rızasına dayandığı için tarihte "ilhak" kendi aramızda ise resmen "işgal" adını alıyordu. İşin özü Naziler Avusturya'yı kendi topraklarına katıyordu.

Bunun Sindelar ile alakası ne idi? İlhak sonrası gelen Dünya Kupası için bir kadro oluşturuldu. Bu kadroya Avusturya'dan da oyuncular çağrılmaktaydı.

İşte olayın kırılması noktası burası. Bazı kaynaklar kadroya çağrılan Sindelar'ın Hitler' kafa tutarak takıma katılmayı reddettiğini yazıp onu kahraman ilan ediyorlar.Haziran 1938'de takıma katılmayı reddeden Max bu cesurca hareketinden tam 7 ay sonra evinde beraber yaşadığı ve sevgilisi olduğu söylenen kadınla beraber karbonmonoksit zehirlenmesi nedeniyle ölü bulunuyor.


İlk bakışta kesinlikle Nazilerin bu kahramana suikast düzenlediği düşüncesi akla geliyor.Ancak düşündüğümüzde dönemin en acımasız lideri ülkesinin davetini reddederek diğer insanların gözünde bir imaj zedelenmesine neden olacak davranışta bulunan sıradan bir futbolcuyu neden 7 ay sonra öldürtsün. Zamanın en güçlü liderisiniz, çekirdek çıtlar gibi insan öldürebiliyorsunuz . Ölecek bir futbolcunun hesabını kim sizden sorabilir ki? ayrıca durumu pek tabiî devlet meselesi olarakta yansıtabilirdi. Takıma katılması emir edilir, emir reddedilirse cezası da ölüm olurdu.

Başka bir takım kaynaklarda ise, Matthias Sindelar'ın Alman davetini reddetmediği çünkü zaten hiçbir zaman o takıma davet almadığı yazmakta. Bunun nedeninin Sindelar'ın bir yahudi olduğu, dönemin siyasi olaylarına kayıtsız kalmadığı ve dik başlı birisi olduğu. Yani oyuncu yahudi olduğu için takıma alınmamış ve böyle bir kahramanlık yapmamıştır. Gerçi her iki açıdan da kaybeden Almanya olmuştur. Kupada ilk maçta elenmiştir.

1938'den Alman Milli Takımı sizleri selamlıyor

Konu özellikle futbolsa bir çoğumuz saha içinde ki hikayelerden çok saha dışındakilerle ilgileniriz.Saha içinde olanlar her maçta aynıyken dışarıda ki hikayeler bambaşkadır.Bazen futbolu sevdiğimiz için bizleri cahil yada bayağı olarak aşağılayanlara saha dışında ki bu tarz hikayelerle cevap verip futbolun nasılda sadece futbol olmadığını göstermeye çalışırız.Matthias Sindelar'ın hikayesi de bunlardan birisi sanırım. Saha dışında enteresan bir hikaye var, koca diktatöre kafa tutan, "görüyon mu lan adamı, helal" dedirten bir hikaye.Ben farklı açıdan baksam da ,farklı düşünsem de bu da o hikayelerden birisi olarak kalıp gidecektir.

Geriye Dönüş



Kariyerinin ilk yıllarını geçirdiği Tottenham'a dönmek üzere Beckham.% 90 anlaşılmış. Doğu Londra doğumlu bir yarı yahudinin batı Londra'nın yahudi lobisi takımına transferi. Milan'da yaptıklarıyla zaten kendisini magazin malzemesi olarak görenlere en güzel kapağı takmıştı. Şimdi aynısını Tottenham'da da yaparak kapağın üzerine birde jelatin çekmesini diliyoruz.



Kendini yarı yahudi olarak tanımlayan Beckham bir dini ayin çıkışı başında "kipa"sı ile.

Manchester Kreşi Günlerinden



Nicky Butt, David Beckham, Gary Neville, Phil Neville, Paul Scholes

6 Ocak 2011 Perşembe