Dünyanın en büyük derbisi diyorsunuz. Diyorsunuz, çünkü bana göre öyle değil. Büyüklük kavramlarımız farklıdır, olabilir. Ligi idi, Kral'ın kupası idi, Şampiyonların ligi idi derken Real Madrid -Barcelona maçı serisine tutulduk. İzliyoruz, 5-0'lık maç gibisi oynanmadı.
27 Nisan 2011 Çarşamba
Kutsal Damacana 4: El Clasico
Dünyanın en büyük derbisi diyorsunuz. Diyorsunuz, çünkü bana göre öyle değil. Büyüklük kavramlarımız farklıdır, olabilir. Ligi idi, Kral'ın kupası idi, Şampiyonların ligi idi derken Real Madrid -Barcelona maçı serisine tutulduk. İzliyoruz, 5-0'lık maç gibisi oynanmadı.
26 Nisan 2011 Salı
Orta Sahadaki İnanılmaz Mantık Hatası
Aynı coğrafyanın iki takımı Gaziantep BŞB ve Adanaspor’u karşı karşıya getiren maçın ilk yarısını televizyondan izleyenler sanırım iyi ki stadyuma gitmemişiz demişlerdir. Hemen hemen bomboş tribünlere oynanan maçın ilk 45 dakikasında karşılıklı, ceza alanı dışından çekilen şutlar dışında göze batan bir şey yoktu. İsmail ve İzzet’in iyi niyetli ofansa katkı çabaları savunmada açıklar verilmesine neden olunca özellikle sol kanat Antep takımı için OGS’li geçiş gibi hiç yavaşlama ihtiyacı duymadan atak geliştirme yolu oldu. Görüntüde 4-1-3-2 oynayan Adanaspor atağa kalktığında beklerin desteği nedeniyle 2-3-3-2 halini alınca ev sahibi ekibin eski Demirspor’lu oyuncusu Ramazan çokça pozisyon buldu kanatlardan.
Mağlubiyeti tek bir isme bağlamak futbol açısından kesinlikle yanlış bir durumdur ancak, hani Tarık Akansız, Kemal Sunalsız, Halit Akçatepesiz Hababam Sınıfı nasıl keyif vermiyor, bütün yükü Domdom Ali, Hayta İsmail’e yüklüyor ve onlar da bizi yeterince güldüremeyince “olmamış bu ya” diyorsak bu maçta da Kibong’un yokluğu gerek Bülent Bölükbaşı gerekse Fahri için fazladan bir yük oldu. Kibongsuz M’billa da kimyonsuz şırdan gibi olunca kuru kuru ataklar geliştirdi Adanaspor ancak olmadı, gol gelmedi. Orta sahada Rahman teknik ancak ağır, Bülent ve Fahri de az önce belirttiğim gibi Kibong aktifliğine sahip değil. Maçın düğümü de işte Kibong olmayınca Adanaspor orta sahasının ofansa yeterince katkı sağlayamamasında çözüldü.
İlk yarı nasıl Adanaspor sol kanadını parsellediyse mavi siyahlılar ikinci yarı da kendi sol kanatlarından geldiler gol için. Fiziksel görüntüsü itibariyle futbolcudan uzak ancak ayağına aldığı topla takımını 4-5 saniye içerisinde atağa kaldırabilecek yetenekteki Emre Özcan bu atakların baş mimarı oldu çoğunlukla. Maçın ilk 15 dakikasında rakip kanat oyuncularına 4 net pozisyon veren Adanaspor sol bek bölgesinin ne derece oyun konsantrasyonundan eksik olduğunu 80. dakikada yenen golde, golün hazırlayıcısı Ramazan ile mücadele eden ismin gol umudu M’billa olmasından anlamak mümkün olsa gerek.
Buğra Erdoğan’ın oyuna girmesi ile maçın genelinde zaten oyuna çok katkı yapan Ramazan’ın daha efektik kullanılması, Adanaspor savunmasının her zamanki zaafı olan (ki golden önce de hemen hemen benzer bir pozisyon daha verildi) havadan gelen toplarda stoperler arası iletişim eksikliği gole zemin hazırlayan iki önemli faktör oldu. Adanaspor stoperleri, aynı dili konuşmuyorlar mı bilmiyorum ama bir ortak dil belirlemeleri lazım kesinlikle.
Manchester 3. Bölge Milletvekili Adayım
Bugün Schalke, Manchester'ı ağırladı.Şampiyonlar ligi yarı finali ilk maçında Manchester deplasmanda iki farkla kazandı. Gollerin ilkini atan isim Ryan Giggs idi. Kafam bir anda 1993'e gitti. Meşhur Manchester United - Galatasaray maçı. Hani şu 3-3'lük, tarihi beraberlik. O gün sahaya çıkan Galatasaray 11'ine baktım. Sonra bir de ManU. Ryan Giggs sahada imiş. O zaman oynayan GS kadrosu ne yapıyor diye bir bakındım.
Futbol Asla Sadece Futbol Değildir Karmaşası
Malum kitabı hepimiz biliyoruz. 90'lı yılların ortalarında Uganda doğumlu Hollanda vatandaşı Simon Kuper'ın, futbol-hayat çiftleşmesi sonucu ortaya çıkacak evlatlarının neye benzeyeceğini anlatmaya çalıştığı kitabının Türkçe ismi. Zaten karmaşa da burada ortaya çıkıyor işte. Ya da bana batan kısmı burası. Ne zaman futbolun top tepiklemek dışında kalan konusuyla ilgili bir yazı yazılsa/yazsak parmaklarımızdan klavyeye (kalemle yazan kalmamıştır herhalde) dökülen cümle "futbol asla sadece futbol değildir" olur. Bunu ben de yapıyorum. Ancak bunu, Simon Kuper'ın dediği gibi, referansı ile yapanlara ifrit oluyorum. Çünkü Simon Kuper öyle bir şey demedi. Devlet Bahçeli matematiği vari cümleler kurmak istemiyorum ama eğer Simon Kuper öyle bir şey demiş olsaydı (Football is never just football) amenna. Ancak öyle bir söz yok. Kitaptan feyz alındığının ben de bilincindeyim. Ancak kitabı okumuş olan -ki bu bloga kadar geldiyseniz kesinlikle okumuşsunuzdur- herkes kitabın orjinal ismini bilir. "Football Against the Enemy" .
Genç Kızlar Rıdvan'a Seslendi
24 Nisan 2011 Pazar
Portekizliler Savaşa Hazır
11 Nisan 2011 Pazartesi
Kara Boğa "Simon Zenke"
Türkiye’de futbol denince akla gelen ilk lig Süper Lig olur genellikle. Ancak bu sezon bir çoğumuzun Bank Asya Birinci Lig’de oynanan futbol ve üst sıralarda yaşanan çekişmeden dolayı bu lige olan ilgisi bir hayli arttı. Bu ilgi artışında özellikle geçmiş yıllarda üst ligin aboneleri; Orduspor, Boluspor, Samsunspor gibi takımların tekrar Süper Lig kapısına dayanması ve Tavşanlı Linyit’in gerçekleştirdiği sürpriz çıkışın etkisi büyüktür.
Lg bu derece çekişmeli olunca haliyle bazı takımların bazı futbolcuları da diğerlerinden fazla dikkat çekiyor. Puan durumunda lider Samsunspor’un gol krallığında lider forveti Zenke de bu isimlerin başında geliyor. Bank Asya’dan Süper Lig’e gelen ve orada gösterdiği performansı olduğu gibi üst lige taşıyan Emenike’ye benzetilen Zenke , Okocha, Uche, Amokachi’li dönemdeki Nijeryalı furyasını ikinci kez ülkemize getirecek gibi. Tabi burada Emenike’nin de hakkını vermek lazım.
2 Nisan 2011 Cumartesi
Dövmeleri Kadar Futbolu da Karizmatik ; Raul Meireles
10 Yılda 11 Kupa
Dövmeleri ile dikkatleri hemen üzerine çeken oyuncu, 17 Mart 1983 yılında Portekiz’in Porto şehrinde dünyaya geldi. Tam adı “Raul Jose Trindade Meireles” olan futbolcunun profesyonel kariyeri 2001 yılında bir zamanlar kadrosunda Andre Bikey, Quim , Nuno ve 2004 yılında beş maçlık Çaykur Rizespor kariyeri olan Nene gibi isimleri bulunduran Club Deportivo Aves’te başladı. Henüz 18 yaşında gencecik bir orta saha oyuncusu iken Portekiz ikinci ligi olan “Liga de Honra” ya da şimdiki adıyla “Liga Orangina”da forma şansı bulan Meireles kırmızı-beyaz forma altında 2 sezon boyunca 42 maça çıktı. Aslında onun yıldızını parlatan 2000 yılında İsrail’de düzenlenen U-16 Avrupa şampiyonasıydı. 2001 yılından sonra adı U-17 olan ve Türkiye’nin de 1994 ile 2005’te iki kez kazandığı aynı zamanda 2008’de ev sahipliği yaptığı turnuvada şampiyon olan Portekiz U-16 takımının kadrosunda yer alıyordu. Bir de ufak hatırlatma; final maçında Çek Cumhuriyetini 2-1 ile yenen takımın gollerini Querasma atmıştı.
Şampiyona sonrası imza attığı Deportivo Aves kariyerinin ardından, 2003 yılında birinci lig ekiplerinden Boavista’ya transfer oldu. Portekiz’in süper gücü Porto’ya transfer olmadan önce sadece 1 sezon geçirdiği Boavista’da, Aves kariyerinde çıktığı maç sayısının neredeyse yarısı kadar oynaması onun yeteneğinin fark edilip 2004 yılında doğduğu kent olan Porto’ya dönmesini sağlayacaktı.Geldiği ilk sezon pek alışık olmadığı sol kanat mevkisinde oynatıldığı için biraz zorlanacaktı.Ancak daha sonra ki sezon orta sahaya çekildi ve Lucho Gonzalez ile beraber inanılmaz baskıcı aynı zamanda da dinamik Porto orta sahasının vazgeçilmez ismi olmayı başardı. Bu sayede o sezon (2005-06) içinde hem lig hem de kupa şampiyonluğunu kazanacaklardı. Bu başarısı milli takım heyeti tarafından da görmezden gelinmedi ve 2006 yılında milli takıma kadar yükselmeyi başardı.
Onun için en dramatik sezonlardan birisi şüphesiz ki 2006-07 sezonudur. Şampiyonlar Ligi’nde son 16’da eşleştikleri Chelsea ‘ye karşı her iki maçta da çok iyi performans sergiyelip, Porto’da ki maçta takımının tek golünü atmış olmasına rağmen elenmekten kurtulamadılar. Ancak ligde fırtına gibi esmeye devam ediyorlardı. Meireles’li Porto 2005-06’dan sonra 2006-07 , 2007-08, 2008-09 sezonlarında şampiyonluk yaşayıp art arda 4 kez şampiyon olarak son 10 sezondaki 7. şampiyonluklarını elde ediyorlardı.
Bu arada 2008 yılında Portekiz milli takımı ile bir Avrupa Kupası macerası yaşıyordu Meireles. Milli forma altında ilk golünü de bu turnuva da 2-0 kazandıkları maçta Türkiye’ye karşı atıyordu.
Londra Ve Daglish İle Yükseliş
Bir sonraki sezon futbol anlamında Porto için pek iyi geçmiş olmasa da ligi 3. bitiren takım artık Meireles’i kaybedecek , bu yıl Meireles adına yeni bir hayatın başlangıcı olacak demekti. 2010 yazında 11.5 milyon sterlin karşılığında İngiliz devi Liverpool’a transfer oluyordu. 9 yıl içinde Portekiz ikinci liginden İngiltere premier ligine bir yükseliş. Liverpool orta sahasında Mascherano’nun Barcelona yolunu tutmasının ardından transfer edilen Portekizli 4 numaralı formayı sırtına geçirdi. Aquilani ile umduğunu bulamayan Liverpool , İtalyan orta sahayı Juventus’a kiralayıp Meireles’i Gerard’ın yanına yerleştirdi. Belki de Lucho Gonzalez ile yakaladıkları uyumu , Steven ile de yakalamasını umuyorlardı. Liverpool’a transferi sonrası BBC Sport futbol uzmanı Alan Hansen kendisi için 1974-82 yılları arasında tam 232 kez Liverpool forması ile sahaya çıkan orta saha oyuncus Terry McDermott benzetmesi yapıp “ Raul , Liverpool için yeni bir Terry olacaktır.” yorumunu yapıyordu.
Liverpool formasını bir resmi maçta ilk kez 12 Eylül 2010’da Birmingham City karşısına sonradan oyuna girerek giyiyordu.İlk on birde çıkacağı ilk maç ise bir hafta sonra 3-2 kaybettikleri Manchester City maçı olacaktı. Şu ana kadar Liverpool ile 23 maça çıkan Meireles için, Kenny “King” Daglish’in gelmesinden sonra savunmanın önünde çakılı kalmak yerine gezici orta saha rolüne bürünerek kendisini buldu diyebiliriz. Kulübün yeni sponsoru Standart Chartered’in verdiği “Standart Chartered Player of The Month” ödülünü ise Kasım 2010 ve Ocak 2011’ de kazanarak yükselişinin bir nevi sağlamasını yapmış oldu. İlk golünü bir Merseyside derbisinde Everton’a atan Meireles’in , yüksek tempolu ve gergin maçlarda daha iyi performans sergilediğini de rahatlıkla iddia edebiliriz. Buna son örnekte yazının girişinde belirttiğimiz gibi, Torres’in Chelsea’ye transferi nedeniyle Liverpool taraftarının büyük önem verdiği derbide takımının tek golünü atıp deplasmanda galibiyeti getirmesi ve Stamford Bridge semalarında “You will never walk alone” seslerinin yükselmesini sağlaması oldu.