10 Şubat 2012 Cuma

Che'nin takımları


Demiryolu çalışanı bir işçinin oğlu olan Alberto Korda, 1960 yılında Che Guevara’nın meşhur fotoğrafını çektiğinde onun bu eserinin zaman içerisinde ne kadar önemli bir simge haline geleceğini tahmin edememiştir büyük bir ihtimalle. Bu poz, kapitalizmin elinde bir meta haline gelmiş olsa da değerini bilenlerin gözlerinde halen gerçek anlamını korumakta. Her ne kadar Doktor Che’yi hiç anlamadan Devrimci Che’nin hayranı olan nesiller yetişmiş ve bu nesiller tribünleri doldurmuş olsa da bazı takımların taraftarları için kabul edilemez futbol düzenini inkar etmenin en önemli dışavurumu stadyumlarda onun ismini ve meşhur pozuyla beraber görüntülerini dalgalandırmak halen geçerliliğini koruyan bir aktivite.



Glasgow Celtic

Celtic, malumunuz. Bu sayfaya geldiyseniz zaten size Celtic’in nasıl bir takım olduğunu, tarihini vs. anlatmaya kalkarsam büyük ihtimalle kapatıp diğer değerli yazılara geçeceksinizdir. Yeşil-beyaz (ara ara da açık kahverengi) renklerin hakim olduğu tribünlerde her zaman kara kaşları ve kara seyrek sakallarıyla Che’ye rastlama şansınız vardır. İskoçya’nın hatta Britanya’nın en eski halkı Kelt’lerin mirasını taşıyan Celtic için Che’den daha da vurucu bir önder seçilemezdi zaten. Başkaldırı ve isyanın, kendi kültürüne yabancılaştırılma çabalarına karşı koymanın örneği Celtic, Liverpool ve Livorno ile beraber Che’nin belki de yaşasaydı taraftarı olacağı kulüplerden birisi olurdu.

AS Livorno

Toscana’nın liman kenti, İtalyan Komünist Partisi’nin kurulduğu Livorno’nun futbol takımı taraftarları, tribünde Che değil de Musollini pankartları açmalıydı tabii ki? Türkiye’ye de taraftarı olduğum Adana Demirspor sayesinde ayak basan Livorno için aslında daha farklı bir tanımlama yapmamız gerekiyor. Eğer Livorno kurulduğunda Che Guevara İtalya’ya gitmiş olsaydı bir kızıl forma giymeyi ihmal etmezdi! Tribünlerinde Che dışında Filistin bayrakları, antifaşist öğeler ve akla gelebilecek her türlü ‘insani’ olgunun bulunduğu bu güzel takımın bir diğer özelliği de ülkemizde ‘Forza Livorno’ adlı bir oluşumla temsil ediliyor olması.

Olimpik Marsilya

2002-2004 yılları arasında Marsilya forması giyen Fabio Celestini’nin hayatı boyunca onunla yaşamak istemesi nedeniyle koluna yaptırdığı Che dövmesinden yola çıkarak Marsilya bölgesindeki hayranlığı tahmin edebiliriz. Marsilya şehri, ülkenin en kozmopolit ve göç alan bölgelerinden birisidir. Fransız olmayan bir çok insan yaşar. Che’nin takımlarının ortak özelliklerinden birisi de budur aslında; totaliter yapıya uymayan, tek tipçilikten uzak komün bir hayat şekli. Marsilya’nın biraz da Che’yi sahiplenmesinde ezeli rakibi PSG’nin başkent takımı olması ve onların gözünde devleti simgelemesinin de etkisi olduğunu belirtmek gerekiyor.


Sankt Pauli

Dünya futbolunun Livorno kadar ilgi çeken ve sahadaki oynadığı futboldan yani başarı kıstasından bağımsız takip edilen ekibi St. Pauli’dir. Hamburg’un aynı adı taşıyan aslında kilisesi ile meşhur fakat en ‘tekinsiz’ bölgesine ait futbol takımı olan St. Pauli, komünizmden ziyade antifaşist daha da öznel olarak antinazist yapısıyla bilinir. Eski başkanının eşcinsel bir tiyatro sahibi olması, Hitler’in katlettiği insanlar için anıt dikmesi, FIFA’nın tanımadığı ülkeler için bir dünya kupası organize etmesi… Che için biçilmiş kaftan olmadı sadece bunlardan da ibaret değil; 1910 yılında kurulan kulüp Orta Amerika’daki ayaklanmalarda yerel halka destek sağlamıştır!

Adana Demirspor

Yakın tarihe kadar Türkiye’nin muhalif (?) duruşa sahip tribünü olarak Beşiktaş’ın Çarşı’sı bilinirdi. Ancak eli klavye tıklayan, gözlerinde ciddi bir sorun olmayan her futbol severin de takdir edebileceği gibi Adana Demirspor tribünleri ile aralarında ciddi bir fark var. Livorno’nun Adana’ya gelişi ve düzenlenen dostluk maçındaki sahneler, Che’nin belki de varlığından haberi bile olmadığı Adana’da ne kadar sevildiğinin bir kanıtıydı. Adana, Türkiye’nin bir nevi Marsilya’sı. Bulunduğu bölgenin en çok göç alan ve köken olarak Roman, Kürt, Arap bir çok insanı barındıran kozmopolit yapısı Adana Demirspor tribünlerine de yansıyor. Şimşekler Grubu, hem takımın işçi kökenli olması hem de bu insan özlü tribün yapısı nedeniyle Che Guevara’yı mümkün mertebe tellerden indirmemeye, atkılardan eksik etmemeye çalışıyor.


2 yorum:

floydian dedi ki...

Baştaki river plate fotoğrafının bütünlüğü bozması dışında çok hoş olmuş :)) emeğinize sağlık efendim.

Mehmet Ali dedi ki...

Güzel bir yazı üstadım, aklıma takıldı bişey: Şimdi bir pankart hazırlasak "Gerçekçi ol, imkansızı iste..." diye güzelcene de bir che portresi olsa. Stadda açabilir miyiz. yoksa sadece Livorno maçına özel miydi yazıdaki pankart...